Finansal piyasaların ölçeği ve yaygınlığı arttıkça artık hepimizin hayatında daha fazla yer eder oldular. Hayatında hiç yatırım yapmamış bir kişi bile ister istemez bu fırtınalı piyasanın etkisine mağruz kalıyor. Günümüzde finansal piyasaların hem reel sektör hem de geniş halk kitleleri üzerinde olağanüstü derecede güçlü etkileri söz konusu. Küçük bir esnaf bile günümüzde dolar kurunu, faiz oranını, ülkenin ekonomik konjonktürünü takip etmek zorunda aksi taktirde ayakta kalabilmesi mümkün değil. Eğer ticari kredi kullanacaksa faiz oranlarının gelecekteki değişimini öngörmesi, toptan mal satın alacaksa enflasyonun önümüzdeki dönemdeki oranını tahmin etmesi gerekiyor kısacası borsada yatırım yapacak bir yatırımcı gibi ekonomiyi analiz edip pozisyon alması gerekmekte.
Ticaretle uğraşmayan bir vatandaş için de aynısı geçerli artık eski FED başkanı Ben Bernanke’nin 2008 krizinden sonra söylediği gibi başka bir dünyada yaşıyoruz ve onun gerçeklerinden azade yaşamamız mümkün gözükmüyor, onun kurallarıyla oynamayı öğrenmek zorundayız. Büyük hedefleri olan ülkemiz eğer dünyadan ilk 10 ekonomisi içine girmek gibi bir hedef belirlediyse kendine bunun yolu güçlü finansal piyasalardan ve finansal bilgisi yüksek, tasarruf eden bir topluma sahip olmakla mümkündür.
Ülkemiz gibi finansal bilgi birikimin zayıf olduğu, finansal piyasaların çok genç olduğu ülkelerde gelişmiş ülkelere nazaran ekonomik dalgalanmalar ve bunların yarattıkları etki daha güçlü oluyor. Ne profesyonel yatırımcılar doğru pozisyonları alıp şokların etkilerini azaltabiliyor ne de hanehalkı birikimini güvenli yatırım araçlarına kanalize edebiliyor. Ülkemizde sermaye piyasalarına karşı var olan önyargıları ve korkuları buna yorabiliriz, birikim sahibi ve finansal tecrübesi olmayan yatırımcılar sermaye piyasalarına daha temkinli yaklaşıyor, bu piyasaya giriş yaptığında ya hep ya hiç mantığıyla hareket ederek kontrolsüz risk yükleniyor ve sonunda kaçınılmaz olarak kaybediyor. Kanaatimce ülkemizin sermaye piyasalarının en büyük sorunu toplum tarafından fonksiyonun daha tam olarak kavranamamasıdır.
Finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmalar gerek yazılı ve görsel medyada gerekse siyasilerin söylemleriyle hemen hergün karşımıza çıkıyor. Borsalarda yaşanan yükselmeler büyük ekonomik başarılar gibi lanse edilirken, düşüşler birer kıyamet senaryosu gibi servis ediliyor ve zaten kafası karmakarışık olan bizlerin korkuları ve önyargıları perçinleniyor. Gerçekten de söylendiği gibi borsada yaşanan dalgalanmalar ya da faiz oranlarındaki değişimler bizler üzerinde bu denli etkiye sahip mi? Yoksa spekülasyona açık yapıda oluşu toplumu yönlendirmek için bir araç olarak mı kullanılıyor?
Borsa İstanbulda özellikle son bir yıl içerisinde borsa tarihinin en radikal değişimlerinden biri yaşandı. Endeks tarihi rekor seviyeler olan 93 binleri gördü ve 63 bin seviyelerine kadar geriledi. Yaşadığımız en ufak pozitif gelişme borsada ralliye sebep olurken, olumsuz bir hava büyük kayıplara neden olabiliyor. Ekonomi analistleri borsada son 8 ayda yaşanan düşüşün Türkiye ekonomisine 80 milyar dolara ulaştığını söylüyorlar gerçekten öylemi, ülkemizin vatandaşlarının cebinden bu para çıktı mı? Çıktıysa nereye gitti? Bu gibi kafa karışıklıklarını biz ekonomist olma adayı gençler sıklıkla yaşıyoruz.
Borsada oluşan hisse fiyatları şirketlerin piyasa fiyatlarının belirlenmesinde bir gösterge olarak kullanılır. Yatırımcı bu hisseleri alış fiyatının üzerinde sattıysa ve bu satış tutarı enflasyon etkisinden arındırıldığında alış fiyatının üstündeyse yatırımcının reel olarak bir kazanç sağladığını söyleyebiliriz. Herhangi bir şirketin değerini borsada oluşan fiyatlar üzerinden referans alabilmekteyiz, tabii ki fakat şirket satışlarını takip ettiğimizde görüyoruz ki toplu hisse devirlerinde borsada oluşan fiyatın altında ya da üstünde fiyatlar gerçekleşebiliyor zira borsada yatırım yapan yatırımcı yatırım yaptığı varlığa kısa vadeli bakarken sermaye piyasaların temel işlevi tasarruf sahiplerinin birikimlerinin reel sektöre kanalize edilmesi ve sermayenin geniş kitlelere yayılmasıdır.
Forex piyasalarının oluşumuyla birlikte daha da yaygınlaşan kısa sürede büyük paralar kazanmanın yolu sermaye piyasalarından geçtiği imajı oluşturuldu. Zaten güvenin zayıf olduğu sermaye piyasalarına oluşan bu algı karmaşası daha fazla zarar vermektedir.
Borsa İstanbul’un en önemli göstergesi olan BIST 100 endeksinde 28 Mart 2014 itibariyle son 3 gün içerinde toplamda %8’e varan artış yaşandı ve endeks 64 binden 69 bin seviyelerine ulaştı. Bu artış bile en basit ifadeyle milyarlarlrca dolarlık bir değer artışı demektir. Peki bu katma değeri nasıl elde ettik ve kimlerin cebine girdi bu paralar? Bu sorunun cevabı olarak evet birleri endeks 64 bin seviyelerindeyken hisse satın aldı ve kazanç sağladı ama aynı zamanda birileri 64 bin seviyesindeyken hisse sattı ve bu gün o hisseleri geri alabilmek için daha fazla para ödemesi gerektiği için kayıp yaşadı. Kısacası düşüşten de yükselişten de birilerinin kazançlı çıkabildiği, birilerinin kazanırken birilerinin muhakkak kaybetmesi gerekli olan bir piyasadan söz ediyoruz.
İşin özü borsada yaşanan bir artış ya da azalış hisse senedi piyasasında pozisyon almamış bir insanı direkt olarak etkilemez ve herhangi bir kaybı ya da kazancı söz konusu olmaz. Şu da yadsınamaz bir gerçektir ki hisse senedi piyasası ekonominin o günkü durumu hakkında ve duyulan güven hakkında büyük ipuçları vermektedir. Biz ekonomistlerin ve siyasilerin sermaye piyasasını amacı dışında, ve yanlış söylemlerle lanse etmesi bu piyasalar üzerinde negatif etki yaratmakta, bir algı karmaşası oluşturup güven zedelemektedir. Tasarruf sahibi hane halkına sermaye piyasalarının doğru anlatılması ekonomi yönetimi açısından en büyük zorunluluktur.
İbrahim Kılıçlıoğlu – Marmara Üniversitesi ’14