[tab: A ]
A
AB Tanımlı Genel Yönetim Nominal Borç Yükü
Günümüzde AB tanımlı genel yönetim nominal borç stokunun GSYH’ya oranı bu amaçla kullanılmaktadır. Bu hesaplama yapılırken genel yönetim iç ve dış borç stoklarının toplamı alınmakta bu toplamdan ayarlama kalemleri (bu kalemler içinde düşülmekte ve bulunan tutar GSYH’ya bölünmektedir.
AB tanımlı genel yönetim nominal borç stoku = Merkezi yönetim borç stoku (bütçe dışı fonlar ve döner sermayeler dahil) + yerel yönetimler borç stoku + sosyal güvenlik kurumları borç stoku (işsizlik sigortası fonu dahil) + ayarlama kalemleri
Denklemdeki ayarlama kalemleri üç ayrı ayarlamayı içeriyor. Genel yönetimi oluşturan kurum ve kuruluşların ellerindeki DİBS’ler brüt borç stokundan düşülüyor, iskontolu olarak ihraç edilen DİBS’lerin nominal değerleri hesaba katılıyor, dolaşımdaki bozuk para tutarı merkezi yönetim iç borç stokuna ekleniyor.
AB tanımlı genel yönetim nominal borç stokunun GSYH’ya oranlanmasıyla da AB tanımlı genel yönetim nominal borç yükü bulunuyor.
ABD Merkez Bankası (Fed)
ABD Merkez Bankası (Fed), 1913 yılında kurulmuştur. Fed’in kuruluş yasasında izleyeceği para politikası için üç temel amaç belirlenmiştir: En üst düzeyde istihdamın sağlanması, fiyat istikrarının gerçekleştirilmesi ve uzun dönemli faizlerin makul düzeyde tutulması.
Fed’in yönetim yapısı Guvernörler Kurulu (Board of Governors), Açık Piyasa İşlemleri Kurulu (Federal Open Market Committee – FOMC) ve 12 bölgesel Federal Rezerve Bankası’ndan oluşmaktadır. Guvernörler Kurulu, ABD Başkanı tarafından atanan ve Senato tarafından onaylanan 7 üyeden oluşur. Bu üyeler 14 yıllık bir süre için atanırlar.
Açık (iç ve dış ekonomik denge açıkları)
Bir ekonomide iki alt denge vardır: İç ekonomik denge ve dış ekonomik denge. İç ekonomik denge ikiye ayrılır. İlki özel kesim dengesidir. Tasarruf (S) yatırım (I) dengesi de denilen bu dengeyi şöyle gösterebiliriz:
(S – I)
İç dengenin ikinci alt dengesi kamu kesimi gelir (T) ve kamu kesimi gider (G) dengesidir. Bütçe dengesi de denilen bu dengeyi şöyle yazabiliriz:
(T – G)
Bu iki alt dengenin toplamı bize iç ekonomik dengeyi verir:
(S – I) + (T – G) = İç ekonomik denge
Dış dengeyi, yurtdışı yerleşiklerden elde edilen döviz gelirleriyle (X) yurtdışı yerleşiklere ödenen döviz giderlerinin (M) farkı olarak gösterebiliriz:
(X – M) = Dış ekonomik denge
Bir ekonomide iç ve dış ekonomik dengeler birbirine eşittir. Ya da aynı anlama gelmek üzere iç ve dış ekonomik dengelerin toplamı sıfıra eşittir. :
(S – I) + (T – G) = (X – M)
(S – I) + (T – G) toplamı yani iç ekonomik dengenin toplamı eksi ise yani iç ekonomik denge açık veriyorsa o zaman (X – M) yani dış ekonomik denge de o kadar açık veriyor demektir.
Bu üç dengeden birisinin açık olduğu duruma tekil açık, hem kamu kesimi iç dengesinin hem de cari açığın olduğu duruma ikiz açık deniyor. Ben, bunlara özel kesim açığının da eklendiği duruma üçüz açık adını veriyorum. Örneğin Çin, Almanya ve Japonya’da yalnızca bütçe açığı yani tekil açık var. Buna karşılık ABD, İngiltere ve Fransa’da hem bütçe açığı hem de cari açık yani ikiz açık durumu söz konusu. Türkiye ve Polonya’da ise üçüz açık geçerli.
Para politikası uygulaması açısından merkez bankalarının piyasadaki para miktarını artırmak ya da azaltmak amacıyla hazine kağıdı alım veya satım işlemlerini yapmasıdır. APİ çerçevesinde bu kağıtların alım satımı kesin alım satım olabileceği gibi geri satım vaadiyle alım (repo) ya da geri alım vaadiyle satım (ters repo) biçiminde de yapılabilir.
Açık Pozisyon (Short Position)
Bir işletmenin döviz yükümlülüklerinin döviz varlıklarından daha büyük olması haline açık pozisyon denir. Örneğin, dolar kurunun 1,8 TL olduğu bir tarihte, bir bankanın toplam yükümlülükleri 1 milyar TL ve 200 milyon dolar, buna karşılık, toplam varlıkları 1 milyar TL ve 150 milyon dolar olsun. Bu durumda bankanın açık pozisyonu (200 milyon dolar – 150 milyon dolar =) 50 milyon dolardır. Bu banka bilançosu açık pozisyon taşımaktadır çünkü döviz yükümlülükleri döviz varlıklarından fazladır. Bu bankanın net döviz yükümlülüğü olan 50 milyon doların karşılığı (50 milyon dolar x 1,8 =) 90 milyon TL’dir.
Başka her şey aynı kaldığında, dolar kuru 1,8 TL’den 2 TL’ye çıktığı takdirde, bankanın net döviz yükümlülükleri TL cinsinden (50 milyon dolar x 2 =) 100 milyon TL’ye yükselecektir. Bu durumda banka kur artışı nedeniyle 10 milyon TL zarar girmiş olacaktır.
Akım Değişken
Belli bir dönem içinde ölçülen değişkenlere akım değişken denir. Örneğin, gelir bir akım değişkendir, çünkü gelir belli bir dönem içinde ölçülür, ayda 1.000 TL ya da yılda 12.000 TL gibi. Bir ekonominin bir yılda ürettiği mal ve hizmetlerin fiyat cinsinden ölçülmesi anlamına gelen gayrısafi yurtiçi hasıla da üç aylı ve yıllık olarak ölçüldüğü için bir akım değişkendir. Akım değişkenlerin başlıcaları şunlardır: GSYH, Bütçe Geliri, İhracat Gelirleri.
Altın
Altın, parlak, ağır ve kolay tepkimeye girmeyen bir metaldir. O nedenle dış etkenlerden fazlaca etkilenmez. Örneğin paslanmaz ve kararmaz. Saf haliyle son derecede yumuşak olduğu için kolay şekil verilebilir. Aslında iletkenliği bakırdan çok daha yüksektir ama az bulunduğu için iletken olarak kullanılamayacak kadar pahalıdır.
Altının saflık derecesi ayar ya da karat denilen ölçüyle ölçülür. Ayarın formülü şöyledir:
X = 24 (Mg/Mm) Bu formülde; X altının ayarını, Mg alaşımdaki altın miktarını, Mm alaşımın toplam ağırlığını gösteriyor.
Bu formülü kullanarak örneğin 91,6 gram altınla 8,4 gram gümüşün karışımından oluşan bir alaşımın ayarını bulalım:
X = 24 (91,6 / 100) = 21,99 = 22 ayar
24 ayar altın yüzde 100, 22 ayar altın yüzde 91,6, 18 ayar altın yüzde 75,14, 14 ayar altın ise yüzde 58,5 oranında saf altın içerir. Geri kalanı gümüş, nikel, bakır, paladyum ile tamamlanır. Altın gümüş karışımı altına yeşil, altın nikel karşımı beyaz renk verir.
Altın Standardı
Paranın değerinin belli ağırlıkta altının değerine bağlandığı parasal sisteme altın standardı ya da altın standardı sistemi adı veriliyor. Para sistemi 19. yüzyılın başlarından 1. Dünya Savaşının sonuna kadar yani yaklaşık yüzyıl kadar altın standardı esasına dayalı olarak yürütüldü. Bu sistem ilk kez 1821 yılında İngiltere’de uygulamaya kondu. 1937 yılından sonra sistemi uygulayan tek ülke olarak ABD kaldı. 1 Ons altının değeri 35 ABD doları olarak tanımlanmıştı. ABD, 1971 yılında bu sistemi terk edince dünyada parasının karşılığı altın olan ülke kalmadı.
Amortisman
Yatırım mallarının kullanıldıkça eskimesi ve değerinin düşmesi nedeniyle kullanım süresi sonunda yenisinin alınması için ayrılması gereken miktarlara amortisman deniyor.
İki tür uygulanma şekli vardır: 1.Sabit oranlı amortisman. Bu yöntemde amortisman olarak ayrılacak tutar eşit parçalara bölünerek sabit değerin ömrüne gore yıllara yayılır 2.Azalan bakiyeler yöntemiyle amortisman. Bu yöntemde en başta büyük bir kısım ilk yıla ayrılır. Daha sonra ise bu miktar giderek azalır.
Mali açıdan gelirleri giderlerinden çok olan firmalar daha az vergi vermek için giderleri yükseltmek için azalan bakiyeler yöntemini kullanırlar. Daha az kar eden ve sektöründe ortalama olan bir firma için ise sabit amortisman yönteminin uygulanması firma için daha uygundur.
Ankes
Bankaların mevduat çekilişi veya günlük işlemlere ilişkin ödemelerini karşılayabilmeleri amacıyla kasalarında hazır bulundurdukları paraya ankes denir. Bunun miktarı ve şekli bir zorunluluğa değil bankaların kendi karar ve uygulamalarına bağlıdır. Bankalar gün sonunda bu değerleri genellikle TCMB’ye gecelik olarak borç verirler.
Arbitraj
Fiyat farklılıklarından kazanç sağlamak amacıyla para, değerli maden, hisse senedi ve tahvil gibi değerleri alıp satma işlemine arbitraj adı veriliyor.
Arbitrajın en yaygın uygulanışı döviz piyasasında görülür. 1 Euro’nun 1 ABD Doları karşısındaki kurunun New York’ta 1,25, Paris’te 1,26 olduğunu, alış satış kurlarının aynı olduğunu ve alış satışta komisyon alınmadığını varsayalım. Bu durumda 1 Doları New York’tan 1,25 Euro’ya alıp Paris’te 1,26 Euroya satmak kârlı olacaktır. İşte bu işlem arbitraj olarak anılır.
Günümüzde bilişim sistemiyle piyasalardaki bütün işlemler anında bütün dünyada izlenebilir ve dolayısıyla farklılıklar anında giderilebilir hale geldiği için arbitraj giderek daha zor yapılabilir bir işlem haline gelmiş bulunmaktadır.
Arz Yönlü Ekonomi (Supply Side Economics)
Ekonominin gelişimini üretim tarafında görerek üretimin artırılması için vergi indirimleri, piyasaların deregülasyonunu ve libere edilmesini savunan ekonomi yaklaşımına arz yönlü ekonomi deniyor.
Arz yönlü ekonomi daha çok Keynesyen talep yönetimine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüşün savunucuları talebin kısıtlanmasını ya da denetim altına alınmasının ekonomiyi denetlemeye yaramakla birlikte üretim ve yatırımı da kısıtladığı görüşündedirler. Onlara göre asıl olan ekonomik dengeyi ve istikrarı sağlamanın yanı sıra üretimin de arttırılması yoluyla toplumsal refahı yaygın hale getirmektir. Çünkü sonuçta ekonominin amacı toplumun refahını arttırmak ve yaygınlaştırmaktır.
Arz yönlü iktisatçılar, üretimi arttırmak için vergilerde indirim yapılmasını, üretimi engelleme noktasına varmış bulunan çevre standartlarının hafifletilmesini, kuralların gevşetilmesini ve deregülasyona gidilmesini önermekte, bu yolla üretimin artacağını ve ucuzlayacağını ileri sürmektedirler. Onlara göre talep denetimi yoluyla sağlanacak enflasyonla mücadele politikasının yerini arzı arttırmak suretiyle yaratılacak fiyat ucuzluğu politikası almalıdır.
Arz yönlü ekonominin özellikle vergiyle ilgili önermeleri ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher ve Türkiye’de Özal zamanında uygulanmış, fakat iddia edildiği gibi vergi oranı indirimleri vergi tahsilâtını artırmamıştır. Bunun nedenleri üzerine yapılan çalışmalar vergi oranlarının Laffer’in iddia ettiği kadar yüksek olmadığı ya da durumun bir çan eğrisi ile temsil edilmesinin yanlış olduğu yolunda sonuçlara ulaşmıştır.
Asimetrik Bilgi
Bigi, kuşkusuz her alanda çok önemli bir birikimdir. Bilgi birikimi olmadan yapılan işler çoğu kez kötü deneyimlerle biter. Küçük bir kasabada yaşayan, elinde dedesinden kalma antika bir cep saati olan ve bu saati en yüksek fiyata satmak isteyen bir kişi düşünelim. Ve yine düşünelim ki bu saate kasabanın saatçisi 1,000 TL değer biçmiş olsun. Bu kişinin önünde üç seçenek vardır. Bu saati: (1) Kasabanın saatçisine satmak, (2) Kasaba gazetesine vereceği ilanla satmak, (3) İnternet üzerinden işlem yapan müzayede sitelerinde açık artırmaya koymak. Kasaba gazetesine vereceği ilan için ödeyeceği para 20 TL, internet sitesine ödeyeceği bedel ise satış değeri üzerinden yüzde 5 olsun. Eğer ilanla satabilir ve saatçinin dediği miktarı alırsa eline geçecek net değer 980 TL, eğer aynı bedele internet sitesi aracılığıyla satarsa eline geçecek net değer 950 TL’dir. Her iki durumda da en iyisi bu saati 1,000 TL’ye saatçiye satmaktır. Buna karşılık internet sitesinde saatin açık artırma yoluyla daha yüksek bir değere satılması olasılığı da vardır. Diyelim ki bu kişi saati internet sitesine 1,000 TL başlangıç değeriyle koymuş ve sonunda 1,400 TL’ye satmış olsun. Bu durumda siteye ödeyeceği komisyonu düşersek eline 1,330 TL geçecek ve saatçinin öngördüğünden 330 TL fazla kazanç elde etmiş olacaktır. Ortaya çıkan bu 330 TL’lik ek kazanç bu kişinin bilgi birikiminin sonucudur. Eğer bu kişi bu tür internet sitelerinin varlığını bilmese saati 1,000 TL’ye satacak ve bu ek kazançtan (ki buna mikroekonomide tüketici rantı adı veriliyor) mahrum kalacaktı.
Yine aynı saati örnek verelim. Ve diyelim ki kasabanın saatçisi bu saat henüz dedenin elindeyken iki kez bakımdan geçirmiş ve içinde bir parçanın oldukça eskidiğini saptamış olsun. Bu durumda saatin ileride bozulma olasılığı taşıdığını bilmekte ve o nedenle değerinin biraz altında bir teklifte bulunmaktadır. Bu saati internet sitesinden açık artırmayla alan kişi ise bu bilgiye sahip olmadığı için bu saate daha yüksek bir fiyat teklif etmiş olmaktadır. Kasabanın saatçisi ile saati siteden satın alan kişi arasındaki bilgi farklılığı bizi asimetrik bilgi denilen olguyla karşılaştırır. 2001 yılında iki iktisatçıyla birlikte (A. Michael Spence ve Joseph E. Stiglitz) Nobel ekonomi ödülü alan George Akerlof, bu ödülü asimetrik bilgi üzerine yaptığı çalışmalarla almıştır.
Bu analiz bize bilgiye erişim konusunda farklı konumların olduğunu göstermektedir. Bu durumda, özellikle kullanılmış mallarda ya da müzayede ile satılan mallarda bilgi farklılığı fiyat farklılığını da birlikte getirmektedir. Yani pazarda fiyat farklılaşmasının bir nedeni de asimetrik bilgiden kaynaklanmaktadır.
Avrupa Birliği
Avrupa Birliği (AB) toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan ülkelerin siyasal ve ekonomik birlik sağlamak üzere örgütlenmesine verilen addır. 1992 yılında Maastricht Antlaşması ile o zamana kadar Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak anılan birlik o tarihten itibaren yeni görev ve sorumluluklar üstlenince adı da Avrupa Birliği olarak değiştirildi. 2012 yılsonu itibariyle 27 üyesi bulunmaktadır (Almanya, Avusturya, Birleşik Krallık (İngiltere), Belçika, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Kıbrıs, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan.)
AB’nin toplam nüfusu yaklaşık 500 milyondur, GSYH’sı da yaklaşık 17 trilyon USD’dir.
AB’nin yönetim organları: Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği Liderler Zirvesi, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Merkez Bankası’dır. Avrupa Parlamentosu 5 yılda bir Avrupa Birliği vatandaşlarının oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşur.
Avrupa İstikrar Mekanizması
Finansal açıdan zorluk içine giren Avrupa Birliği üyesi ülkelere finansal destek sağlamak amacıyla geliştirilmiş bir mekanizmadır.
Avrupa Merkez Bankası (AMB)
Avrupa Merkez Bankası (AMB) Avrupa Birliği üyesi 17 ülkenin oluşturduğu Euro birliğinin para politikası ve uygulamalarını yönetmek üzere kurulmuş olan merkez bankasıdır. Temel görevi bu 17 ülkenin ortak para birimi olan Euro’nun ve dolayısıyla 17 ekonominin fiyat istikrarını sağlamaktır. AMB’nin merkezi Frankfurt’tadır.
Avrupa Merkes Bankaları Sistemi (AMBS), Euro bölgesinde yer alan ülkelerin merkez bankalarından oluşur. Bunların hepsinin bağlı olduğu Avrupa Merkez Bankası Euro bölgesinin para politikasının belirlenmesinde tek yetkili kurumdur. AMBS içinde yer alan ülke merkez bankları ise kâğıt ve madeni para basımı ve dağıtımı ile Euro bölgesi ödeme sistemlerinde işlem yapma hakkına sahiptir.
Avrupa Yatırım Bankası
1958 yılında Roma Antlaşmasıyla kurulmuş, merkezi Lüksemburg’da bulunan Avrupa Birliği’nin finansal kuruluşudur. Avrupa Birliği ve çevresinde büyüme, istihdam, çevre, rekabetin geliştirilmesi vb gibi konularda finansman imkânı sağlamaktadır.
Ayrışma (Decoupling)
Ekonomilerin büyük çoğunluğu aynı yönde giderken bazılarının farklı yönde gidebilmesi olgusunu kısaca ekonomiler arası ayrışma olarak tanımlıyoruz. Örneğin gelişmiş ekonomilerde çöküş yaşanırken gelişme yolundaki ekonomilerin çıkışa devam etmesi bu iki grubun birbirinden ayrıştığını gösteriyor.
[tab: B ]
B
Baltık Kuru Yük Endeksi (Baltic Dry Index)
Deniz yoluyla taşınan hammadelerin fiyat hareketlerini değerlendiren bir endekstir. Her işgünü gemi brokerları Londra merkezli Baltık Borsasına değişik rotalar için taşıma maliyetlerini verirler. Endeks bu bilgilere dayanılarak yapılır. Taşınacak yük, taşıyacak gemi sayısına göre fazlaysa fiyat yükselir, taşınacak yük taşıyacak gemi sayısına göre az ise fiyat düşer. Bu durumda endeks yükseliyorsa dünya ticaretinde canlılık, düşüyorsa gerileme söz konusu demektir.
Balon ya da Köpük (ekonomik anlamı)
Sanal değerle reel değer arasındaki farkın sanal olanı lehine giderek büyümesine balon ya da köpük deniyor. Balonların en eski ve en tuhaf örneği 1636 ile 1637 yıllarında Hollanda’da yaşanan “Lale Çılgınlığı”dır. Lale soğanı ilk kez Kanuni Sultan Süleyman zamanında Hollanda büyükelçisi tarafından İstanbul’dan alınıp Hollanda’ya getirilmiş ve tanıtılmıştı. O Zaman içinde lale, bir lüks ve statü sembolü haline geldi. 1630’lu yıllarda Hollanda’da savaşların geride kalmasının da yarattığı olumlu hava ile spekülatif faaliyetler büyük artış göstermiş, hisse senetlerinin değeri artmış, konut fiyatları yükselmiş, insanlar bu tür değerleri ve malları spekülatif amaçlarla alıp satmaya başlamışlardı. Bu dönemde benzer bir spekülatif talep artışı lale soğanları için de oluştu. Bu talep artışı lale soğanı fiyatlarının artmasına ve giderek özel lale piyasaları oluşmasına yol açtı. Hollanda’da o tarihte ortalama yıllık ücret 200 ile 400 gulden arasında değişiyordu. Lale soğanlarının fiyatı ise 200 – 250 gulden aralığına kadar fırlamış, yani bir çalışanın yıllık ücretine eşit hale gelmişti. İlgi o kadar yükselmişti ki 1636 yılında lale, Hollanda’nın birçok kasabasında borsalarda satılır olmuştu. Fiyatlar yükseldikçe yükselmiş, geleceğe dönük sözleşmeler yapılmıştı. Fiyatların yükselmesinin temel nedeni bu tür sözleşmelerle lale soğanı alanların bunları daha pahalıya satarak para kazanacakları inancında olmalarıydı. Günün birinde her şey tersine dönüverdi. Lale sözleşmelerinin alıcısı kalmadığı anlaşılınca sözleşme sahipleri lale yetiştiricilerine sözleşme borçlarını ödeyemediler. Lale yetiştiricileri, laleleri almayan sözleşme sahiplerini dava ettiler. Davalar aylarca sürdü, ama paraların ödenmesi hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmedi. Lale piyasası böylece çöktü ve fiyatlar hızla düştü. Balon patlamış, lale yetiştiricileri de spekülatör sözleşme sahipleri de büyük zararlarla karşılaşmışlardı.
Basel Komitesi
Uluslararası bankacılık standartlarını, sermaye yeterliliklerini, çalışma kriterlerini belirlemekle görevli bu komite 1974 yılında Bank for International Settlements (BIS) tarafından oluşturulmuştur. Komite bankacılık standartları ve sermaye yeterlilik oranları ve sistemi üzerinde çalışmakta ve bu kararları revize ederek yayınlamaktadır. Komitenin yoğunlaştığı konular arasında kredi riski, piyasa riski ve operasyonel risk konuları da bulunmaktadır.
Batık Kredi
Vadesinden sonra belirli bir süre içinde ödenmemiş ve ödenmeme hali takibe alınıp borçluya bildirilmiş olmasına karşın devam etmiş olan kredilere batık kredi deniyor.
Beklentiler
Bir olayla ilgili bitmiş, tamamlanmış bir sonuç söz konusuysa buna gerçekleşme diyoruz. Örneğin yılsonunda enflasyon % 5 olarak çıkmışsa bu gerçekleşmiş enflasyondur. Eğer bir olayla ilgili henüz gerçekleşmemiş bir bekleyişimiz varsa buna da beklenti diyoruz. Örneğin yılın ortasında eldeki verilere bakarak yılsonu enflasyonunu % 7 olarak gerçekleşmesini beklememiz halinde ortaya çıkan oran bizim beklentimizdir. Ekonomik değişkenlerdeki ileriye dönük beklentiler geçmiş deneyimler ve ekonomik yapıdan (tüketim ve yatırım eğilimleri gibi) önemli ölçüde etkilenir.
BIST Endeksleri: BIST 100 Endeksi; Borsa İstanbul Pay Piyasası için temel endeks olarak kullanılmaktadır. Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal Ürünler Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilen 100 şirketin hisse senedinden oluşuyor, BIST 30 ve BIST 50 endekslerine dahil payları da kapsıyor. BIST 50 Endeksi; Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal Ürünler Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilen 50 paydan oluşuyor ve BIST 30 endeksine dahil payları da kapsıyor. BIST 30 Endeksi; Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal Ürünler Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilen 30 paydan oluşuyor. BIST 10 Banka Endeksi; Ulusal Pazar’da işlem gören bankalar arasından seçilen 10 paydan oluşuyor. Bunların yanı sıra şehir endekslerinin de aralarında olduğu başka endeksler de bulunuyor. Buna karşılık İstanbul Borsası değeri denildiği zaman BIST 100 endeksi esas alınıyor.
Bitcoin
Bitcoin, internet aracılığıyla kullanılan, herhaqngi bir merkezi otoriteye ya da aracı kuruma bağlı olmayan, sanal bir para birimi. Bu sanal para birimiyle kişiler ya da kurumlar tıpkı gerçek parayla yaptıkları gibi harcama yapabiliyor ya da para kabul edebiliyor. Bitcoin’in kuru da tıpkı paraların birbiri karşısındaki kuru gibi arz ve talebe göre piyasada belirleniyor.
Kişiler, internette oluşturdukları sanal cüzdanlarda Bitcoin paralarını saklayabiliyor ve bu cüzdanlar aracılığıyla işlem yapabiliyor. Bu cüzdanlar için kişilerin bilgilerine gerek duyulmuyor. Yani Bitcoin’i reel paradan farklı kılan en önemli şey kişilerin kimliklerini açıklamadan para işlemleri yapmalarına olanak sağlaması. Mal ve hizmet alımlarında, yatırımlarda, para kabullerinde kişilerin isimlerinin açıklanması gerekmiyor.
Bitcoin 8 basamağa bölünebiliyor yani 0,00000001 Bitcoinlik işlem yapabilmek teorik olarak mümkün.
Borç Servisi
Borçların anapara ve faizlerinin alacaklılarına ödenmesine borç servisi deniyor. 01.01.2012 tarihinde iki yıl vadeli olarak çıkarılmış bir tahvilin anapara ödenme zamanı 31.12.2013’de gelmektedir. Diyelim ki bu tahvil 6 ayda bir faiz ödemeli ise bu durumda 30.06.2012, 31.12.2012, 30.06.2013 ve 31.12.2013 tarihlerinde faiz ödemeleri ve 31.12.2013 tarihinde anapara ödemesi yapılacaktır. Bu durumda bu tahvil için son faiz taksitinin ve anaparanın ödenmesi gereken tarih olan 31.12.2013 borç servisinin tamamlandığı tarih olacaktır.
Borç Stoku
Bir devletin, şirketin ya da kişinin belirli bir tarih itibariyle birikmiş borç miktarına borç stoku deniyor. Kamu borç stoku denildiği zaman kamu kesiminin belirli bir tarih itibariyle birikmiş iç ve dış borçlarının toplam miktarı anlaşılır.
Borç Tavanı
ABD’de Hazine’nin yapabileceği borçlanmanın limiti için borç tavanı deyimi kullanılıyor. ABD Anayasası’nda yer alan hükme göre ABD Kongresi’nin yasayla belirlediği bir tavana ulaşılıncaya kadar ABD Hazinesi borçlanma yetkisine sahip bulunuyor. Söz konusu tavana ulaşıldıktan sonra bu tavanın artırılması için yeniden Kongre’den yasa geçirilerek izin alınması gerekiyor.
Amerikan Anayasası’na göre borçlanmaya karar verme yetkisi yalnızca Kongre’ye aittir. 1776’dan 1917’ye kadar borçlanmaya yol açacak bütün harcamalar için tek tek Kongre’den yasa geçiriliyordu. I. Dünya Savaşı’nın gerektirdiği harcamaların karşılanabilmesi amacıyla daha esnek bir sistem arayışı sonucu 1917 yılında Kongre borçlanma için bir tavan belirledi ve bu tavana ulaşılıncaya kadar yapılacak borçlanmalar için Kongre’den tek tek yasa geçirilmesi zorunluluğunu kaldırdı. 1941 yılında çıkarılan Kamu Borçlanması Yasası ile borç tavanıyla ilgili düzenlemelerin nasıl yapılacağı belirlendi.
1940 yılından 2013 yılına kadar borç tavanı 94 kez artırıldı.
Borç tavanının artırılmaması halinde ABD Hazinesinin yeni borçlanma yapamayacağı için harcamaları gerçekleştirememe sıkıntısıyla karşılaşması söz konusu olacak. Bu durumda borçların geri ödenmesi de sıkıntıya girer. Borç tavanının artırılamaması halinde ABD, mali yükümlülüklerini yerine getiremez hale geleceği için temerrüde düşer (default.)
Borç Verilebilir Fonlar Piyasası
Finansman fazlası olup da bunu ödünç vermek amacıyla piyasaya arz edenlerle finansman açıklarını borçlanarak karşılamak isteyenlerin buluştuğu piyasaya borç verilebilir fonlar piyasası ya da ödünç verilebilir fonlar piyasası adı veriliyor.
Borç Yükü
Bir devletin, şirketin ya da kişinin belirli bir tarih itibariyle birikmiş borç miktarının toplam gelirine oranına borç yükü deniyor. Kamu borç yükü denildiği zaman kamu kesiminin belirli bir tarih itibariyle birikmiş iç ve dış borçlarının toplam miktarının GSYH’ya oranı anlaşılır.
Bretton Woods Sistemi
1944 yılının Temmuz ayında Bretton Woods kasabasında (ABD, New Hampshire eyaleti), toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı sonucunda kabul edilen ekonomik ve mali sistemdir. Sistem, katılan ülkelerin ortak bir parasal düzen üzerinde anlaşmalarına dayalıdır. Sistemin özünde dünya para sisteminin altına endeksli tek para birimi olan dolara bağlı olarak yönlenmesi kabul edilmiştir.
Bulyonizm
Bulyonizm sözcüğü Fransızca bouillondan İngilizce’ye geçen bulyon sözcüğünden türemiştir. Aslında Fransızca kökeninde kaynamayı, eritme yerini, darphaneyi ifade etmekle birlikte zamanla altın, gümüş gibi değerli metal çubuklara verilen adı ifade etmeye başlamış ve bu anlamıyla da İngilizce’ye geçmiştir.
Bulyonizm servetin sahip olunan değerli metallerden geldiğini öne süren yaklaşımın adıdır. 16. Yüzyılda İngiltere’nin ihracattan elde ettiği gelirleri değerli metallere çevirmesi ve ülke içinden dışarıya değerli metal çıkışını kısıtlamasıyla başlayıp dünyayı etkisi altına almıştır.
Merkantilizmin para politikasının temelini oluşturan bulyonizm yaklaşımı, bir ülkenin ödemeler dengesini lehte tutabilmenin yolunun değerli madenlerin ülkeye girişinin teşvik edilmesine karşılık bunların ülkeden çıkışının kısıtlanmasından geçtiği tezinden hareket eder.
Bütçe
Bütçe, belirli bir dönem için elde edilecek gelirlerle yapılması planlanan giderleri gösteren bir tahmin cetvelidir. Kamu bütçesinin ötekilerden farkı vergidir. Karşılıksız bir gelir olan vergiyi yalnızca kamu kesimi tahsil edebilir. Kamu kesimi bütçesinin özel bütçelerden bir başka farkı yasa olmasıdır. Bütçe yasası bir yıllık, yetki veren bir yasadır.
Kamu kesimi söz konusu olduğunda şöyle bir bütçe denklemi yazabiliriz:
Bütçe Dengesi = Bütçe Gelirleri (vergi gelirleri + diğer gelirler) – Bütçe giderleri (faiz dışı giderler + faiz giderleri) Faiz dışı giderler de personel giderleri, yatırım giderleri, diğer cari giderler olarak sıralanabilir.
Borçlanmalar bütçeye gelir veya gider yazılmaz, ayrı bir borç hesabında izlenir. Buna karşılık borçlar için ödenen faiz giderleri, bütçenin gelirlerinden ödendiği için bütçeye gider yazılır.
Bütçe Dengesi
Bütçe dengesi denilince üç durumdan birisi karşımıza çıkar:
Eğer bütçe gelirleri = bütçe giderleri ise bütçe denktir.
Eğer bütçe gelirleri > bütçe giderleri ise bütçe fazlası vardır.
Eğer bütçe gelirleri < bütçe giderleri ise bütçe açığı söz konusudur.
Bütçe Dengesi = Bütçe Gelirleri (vergi gelirleri + diğer gelirler) – Bütçe giderleri (faiz dışı giderler + faiz giderleri)
Vergi gelirleri dolaylı ve dolaysız vergiler, faiz dışı giderler de personel giderleri, yatırım giderleri, transfer giderleri ve diğer cari giderlerden oluşur.
Borçlanmalar bütçeye gelir veya gider yazılmaz, ayrı bir borç hesabında izlenir. Buna karşılık borçlar için ödenen faiz giderleri, bütçenin gelirlerinden ödendiği için bütçeye gider yazılır.
Büyüme
Ekonomik büyüme, bir ülkede ya da bölgede insan ihtiyaçlarını karşılayacak olan araçlarda ve ürünlerdeki artış olarak tanımlanıyor. Bunu ölçmenin en kestirme yolu bir ekonominin ürettiği ölçülebilir bütün değerlerin piyasa fiyatından karşılığını ifade eden GSYH’da bir dönemden diğerine reel (fiyat artışlarından arındırılmış) bir artış olup olmadığına bakmaktır.
[tab: C ]
C
Cari Denge (Cari Açıkk veya Cari Fazla)
Cari denge = (Mal ihracatı gelirleri + satılan hizmetlerden sağlanan gelirler + diğer gelirler) – (mal ithalatı giderleri + satın alınan hizmetlere ödenen giderleri + diğer giderler) +/- cari transferler
Bu denklemde ortaya konan denge açık veriyorsa yani eksi işaret taşıyorsa cari açık, bu denge fazla veriyor yani artı işaret taşıyorsa cari fazla söz konusudur.
Case – Shiller Endeksi
Bu endeks ABD’deki konut satış fiyatlarını izlemek üzere ABD’li iktisatçılar Karl Case, Robert Shiller ve Alan Weiss tarafından geliştirilmiş bir endeks. 2002 yılından bu yana Standard and Poor’s adlı reyting şirketi tarafından yayımlanıyor. Endeksin birden fazla türü bulunuyor: Ülke çapında endeks, 20 kenti kapsayan endeks, 10 kenti kapsayan endeks ve 20 metropol alanı kapsayan endeks. Bunlar arasında en çok kullanılanı bu sonuncusu. Bu endeks Phoenix, Los Angeles, San Diego, San Fransisco, Denver, Washington, Miami, Tampa, Atlanta, Chicago, Boston, Detroit, Minneapolis, Charlotte, Las Vegas, New York, Cleveland, Portland, Dallas, Seattle kentleri metropol alanlarını kapsıyor. Case Shiller endeksi her ayın son Salı gününde ve iki ay gecikmeli olarak yayımlanıyor.
Ceteris Paribus
Latince, “diğer tüm durumlar sabitken”, “öteki koşullar değişmediği sürece” anlamına gelen bir deyimdir. Ekonomide, bir değişkenin zaman içindeki değişimi izlenirken öteki değişkenlerin sabit olduğu varsayımının yapılmasıyla ortaya çıkan durumu ifade eder.
Ekonomik analiz bir ya da birden fazla değişkenin zaman içindeki değişiminin incelenmesi üzerine kuruludur. Bu analiz yapılırken gözlemi basitleştirmek için bazı varsayımlar yapılır. Bunlardan birisi diğer değişkenleri sabit varsayarak incelemek istenilen değişkenin onlardan bağımsız durumunu ele almaktır. Örneğin “Bir malın fiyatı artarken o mala olan talep düşer, ceteris paribus” önermesi yapıldığında yalnızca fi,yat değişkenindeki değişime bağlı olarak talepteki değişim ele alınmış, ikame malların ve tamamlayıcı malların fiyatlarındaki değişim, zevkler ve tercihlerdeki değişim ya da tüketicinin gelirindeki değişim sabit tutulmuş olmaktadır.
CDS
CDS, Credit Default Swap deyiminin kısaltmasıdır. Türkçede tam bir karşılığı olmadığı için CDS olarak kullanılıyor. Biraz zorlamayla da olsa zaman zaman “kredi risk primi” olarak adlandırılabiliyor.
CDS, bir kişi ya da kuruluşun, kredi sahibinin karşılaşabileceği alacağın ödenmemesi riskini belirli bir bedel karşılığında üstlenmeyi kabul etmesinin bedelidir. Bu çerçevede bir anlamda kredi sigortası gibi çalışır. Yunanistan devletinin borçlanma tahvilini alan bir kurum düşünelim. Bu kurum bu tahvil karşılığında Yunan devletine belirli bir faiz karşılığında belirli bir süre için kredi vermiş olur. Vade sonunda tahvili verecek ve anaparasını, birikmiş faiziyle birlikte geri alacaktır. Diyelim ki bu kurum Yunanistan’ın bu tahvilin bedelini geri ödeyeceğinden endişe duyuyor olsun. Bu durumda bu kurum bu tahvili CDS işlemi yapan kuruluşa götürecek ve ona belirli bir bedel ödemek suretiyle Yunan devletinin vade sonunda ödememesine karşılık CDS şirketinin ödemesi garantisini satın alacaktır. İşte bu kurumun CDS şirketine ödediği prime CDS primi (risk primi) deniyor.
Bir ülkenin ya da şirketin CDS primi ne kadar yüksekse borçlanma maliyeti de o kadar yüksek demektir. Çünkü bu prim ister istemez faize yansımaktadır.
[tab: D ]
D
Damping
Damping iki temele dayanarak tanımlanabilir. Fiyat açısından bakarsak; bir şirketin ürettiği malı iç piyasada sattığı fiyatın altında bir fiyata ihraç etmesi halini damping olarak tanımlayabiliriz. Maliyet açısından bakarsak; bir şirketin ürettiği malı maliyetinin altında bir fiyata ihraç etmesi haline damping diyebiliriz. Damping olgusu başlıca iki şekilde karşımıza çıkar. Eğer bir malın ihraç fiyatı geçici bir süre için düşük tutuluyorsa geçici damping söz konusudur. Burada ihracatçının amacı piyasayı ele geçirmekten çok elindeki stok fazlasını satmak olabilir. Buna karşılık ihraç fiyatı sürekli olarak düşük tutularak rakip üreticileri piyasadan çıkarıp piyasayı ele geçirmek hedefleniyorsa o zaman sürekli damping olgusuyla karşı karşıyayız demektir
Deflasyon
Deflasyon en kısa tanımıyla fiyatlar genel düzeyinde sürekli düşüş halidir. Bu durumda paranın satınalma gücü yükselir. Burada dikkat edilmesi gereken konu fiyat düşüşünün genel olması ve süreklilik göstermesidir. Bir başka ifadeyle bir ya da iki malın fiyatının düşmesi ya da bütün malların fiyatının bir defaya özgü olarak düşmesi deflasyon olarak tanımlanamaz. Yılbaşında eğer 100 TL’ye alınan malların aynısını yılsonunda 90 TL’ye alıyorsanız o zaman paranızın satınalma gücü artmış demektir.
Depresyon
Bir ekonomide ekonomik faaliyetlerin uzun süreli olarak aşağı yönlü olması depresyon olarak adlandırılıyor.
Depresyon ile resesyonu birbirinden ayıran iki önemli nokta vardır: (1) Resesyon ekonomik faaliyetlerde daha kısa süreli bir küçülme halidir. Genellikle iki çeyrek ile birkaç yıl arasında sürer. Depresyon daha uzun süreli bir çöküşü ifade eder. Örneğin İngiltere ve ABD’de Uzun Depresyon (1873 – 1896) neredeyse çeyrek yüzyıl sürmüştür. ABD’de Büyük Depresyon (1929 – 1933) 5 yıl sürmüştür. (2) Resesyonda GSYH küçülmesi daha düşük düzeydedir. Bazı iktisatçılara göre GSYH’daki küçülmenin depresyon olarak kabul edilmesi için yüzde 10 dolayında bir küçülme olması gerekir.
Devalüasyon
Bir ülkenin ulusal parasının yabancı ülkelerin ulusal paraları karşısında değişim değerinin (parite) idari bir kararla düşürülmesi eylemine devalüasyon denir. Devalüasyon sabit kur rejiminde uygulanan bir karardır. Dalgalı kur rejiminde oaranın değeri piyasada her gün değişir.
Dışticaret Dengesi
Bir ülkenin yurtdışından döviz ödeyerek ithal ettiği mallar için yaptığı döviz ödemeleriyle yurtdışına döviz karşılığı sattığı mallardan elde ettiği döviz gelirleri arasındaki farka dışticaret dengesi denir:
Dışticaret dengesi = Mal ihracatı gelirleri – mal ithalatı giderleri
DİBS (Devlet İç Borçlanma Senetleri)
Hazinenin bir yıl ve daha uzun vadeli iç borçlanmada kullandığı senetlere Devlet Tahvili (ya da kısaca Tahvil), bir yıldan kısa vadeli iç borçlanmalarda kullandığı senetlere ise Hazine Bonosu (ya da kısaca Bono) adı veriliyor. Her iki borçlanma senedine ortaklaşa olarak Devlet İç Borçlanma Senetleri deniyor ve DİBS kısaltmasıyla gösteriliyor. Piyasada bunlara “Hazine Kağıtları” da deniyor.
DİBS’ler, Hazine’nin yaptığı borçlanmanın vade yapısına göre yukarıdaki gibi farklılık göstermesinin yanı sıra faiz yapısına göre de farklılık gösterir. Kuponsuz (faizsiz) DİBS’ler, sabit getirili, iskontolu kağıtlardır. Bunların faiz getirisi kağıdın vade sonunda ulaşacağı nominal değeri ile satış fiyatı arasındaki farktan oluşur. Örneğin Hazine, ihaleyle 100 TL’lik tahvili satışa sunuyor ve diyelim ki 93 TL teklif edene satıyor. Yani bu DİBS’i alan kişi Hazine’ye 100 TL ödeyip bu kağıdı alacak ve bir yılın sonunda bunu Hazine’ye götürdüğünde 100 TL alacak demektir. Bu durumda bu kağıdın faizi (100 – 93)/100 = % 7,5 olarak belirlenmiş oluyor. Kuponlu DİBS’ler ise yatırımcıya belirli dönemlerde kupon ödemesi (faiz ödemesi) yapan, sabit ya da değişken faizli kağıtlardır. Kuponlu DİBS’ler TL ve döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak ihraç edilebilmektedir. Bu kağıtlar faiz yapısına göre farklı olabiliyor. Sabit faizli DİBS’ler faizi, ihraç sırasında belirlenmiş ve değişmeden kalacak olan senetleri ifade ediyor. Değişken faizli DİBS’lerde ihraç edilmiş olan kağıtların faizleri vadeden önce belirli bir sürede Hazine borçlanma ihalelerinde oluşan faizlerin ortalaması alınarak belirleniyor. Bunlar TÜFE endeks değerine bağlı olarak da ihraç edilebiliyor. Bu durumda faiz vade tarihindeki TÜFE endeks değerine göre belirleniyor.
Disponibilite
Merkez Bankası’nın bankaların kabul ettiği mevduata karşılık kasalarında tutulmasını zorunlu kıldığı parasal karşılıklardır. Ankes zorunlu olmadığı halde disponibilite zorunludur.
Dolarizasyon
Bir ülkede yerli para dışında yabancı paraların da günlük alış verişlerde ya da değer belirlemede yaygın biçimde kullanılmasına dolarizasyon adı veriliyor.
Dördüncü Madde Konsültasyonu (Article Four Consultation)
IMF’nin anasözleşmesinin dördüncü maddesi gereğince üye ülkelerde yılda bir kez gerçekleştirdiği ekonominin görünümü ve gidişi hakkında inceleme ve değerlendirmeler ve ülke yetkili ve kurum temsilcileriyle yaptığı görüşmeler. Bu görüşmeler sonucunda IMF heyeti, ülkeden ayrılırken yetkililere özet bir not (genellikle concluding remarks diye adlandırılıyor) bırakırlar ve ABD’ye döndükten sonra da ülkenin ekonomik durumunu verilerle anlatan Dördüncü Madde Konsültasyon Raporunu (Article 4 Consultation Report) yazarak IMF İcra Direktörleri Kurulu’nun görüş ve onayına sunarlar. Rapor, kurulda görüşülüp onaylandıktan sonra yayınlanır ve yatırımcılar açısından önemli bir rehber olarak kabul edilir.
Döviz ve Döviz Kuru Nedir ve Nasıl Belirlenir?
Döviz (ya da kambiyo), yabancı ülke paralarına verilen genel addır. Dolar, Euro, Pound, Yen, Yuan bizim açımızdan dövizdir.
Döviz kuru, bir ülkenin parasının yabancı paralar karşısındaki değerini belirleyen katsayıya verilen genel addır. Bu çerçevede örneğin TL’nin Dolar karşısındaki değerine kısaca Dolar Kuru deniyor. Bugünlerden 1 Dolar, piyasada 1,91 TL dolayında alınıp satıldığı için TL’nin Dolar kuru 1,91 diyoruz.
Eğer bir ülkele dalgalı kur rejimi (floating exchange rate regime) uygulanıyorsa ülke parasının yabancı paralar karşısındaki değeri yani döviz kuru piyasada belirleniyor demektir. Dövizi de bir çeşit mal gibi kabul edersek onun fiyatı olan döviz kurunun da öteki malların fiyatı gibi arz ve talep kurallarına göre belirlendiğini görebiliriz. Bir ülkede döviz bol, yerli para kıtsa döviz kuru düşük, döviz kıt, yerli para bolsa döviz kuru yüksek olacak demektir. Dalgalı kur rejiminde döviz kurları piyasadaki hareketlere göre sürekli iner ya da çıkar. Eğer bir ülkenin parası yabancı paralara karşı değer kaybediyorsa buna değer kaybı, değer kazanıyorsa buna değer kazanımı diyoruz.
Eğer bir ülkede sabit kur rejimi (fixed exchange rate regime) uygulanıyorsa o ülkedeki merkez bankası ülke parasının döviz kurunu tek tek bütün dövizler için belirler ve bu kurlar yeni bir karar alınana kadar değişmeden kalır. Bu döviz kurunun merkez bankası tarafından ülke parasına değer kazandıracak biçimde düşürülmesine revalüasyon, ülke parasına değer kaybettirecek biçimde düşürülmesine de devalüasyon deniyor.
Eğer bir ülkede müdahaleli döviz kuru rejimi (dirty float) uygulanıyorsa, döviz kuru esas olarak piyasada belirlenmekle birlikte merkez bankası bu kuru çeşitli müdahalelerle yönlendirerek istediği düzeyde olmasına çalışır. Merkez bankalarının günümüzde dalgalı kur rejiminde, döviz kurunun aşırı oynaklığını önlemek için yaptığı müdahaleler dalgalı kur rejiminden müdahaleli kur rejimine geçiş olarak kabul edilmemektedir. Bununla birlikte bu yargıya varabilmek için müdahalenin boyutu ve süresine bakmak gerekir. Eğer müdahale sürekli ve yüksek boyutlu bir hal alıyorsa o zaman dalgalı kur yerini müdahaleli kur rejimine terk etmiş sayılır.
Dünya Bankası (Tje World Bank, IBRD)
Dünya Bankası beş kuruluşu bünyesinde barındıran Birleşmiş Milletlerin özerk kuruluşlarından birisidir. Bretton Woods toplantısı sırasında kurulması kararlaştırılmış ve II. Dünya Savaşı sonrasında faaliyete geçmiştir. IMF ile birlikte ikisine Bretton Woods ikizleri adı verilmektedir. Amacı, üye ülkeler içinde yer alan gelişme yolundaki ekonomilerin kamu kesimi projelerini (kendisine bağlı IBRD eliyle) ve özel kesim projelerini (kendisine bağlı IFC eliyle) finanse etmektir. Ayrıca yine kendisine bağlı IDA aracılığıyla çok düşük gelirli üye ülkelere imtiyazlı finansman sağlamaktadır. Dünya Bankası şemsiyesi altında yer alan kuruluşlardan MIGA, gelişme yolundaki ülkelerde yatırım yapan yatırımcıları siyasal risklerden koruyan bir sigorta gibi görev yaparken ICSID de bu tür yatırımlardan ihtilaflı hale gelenleri mahkemeye gitmeden çözmeye çalışan bir hakem kurulu olarak görev yapmaktadır.
[tab: E ]
E
Ekonomide Isınma
Ekonominin ısınması en basit biçimiyle GSYH büyümesinin, sağlam kaynaklara dayanmaksızın, potansiyel büyümenin ötesine geçmesi anlamına geliyor. Potansiyel büyüme oranı da çeşitli biçimlerde tanımlanabilir. Uzun yıllar büyüme ortalaması potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilebilir. Örneğin Türkiye için potansiyel büyüme oranı yüzde 5’tir. Buna göre ekonomi yüzde 5’ten yavaş büyüyorsa potansiyelini kullanamıyor, yüzde 5’ten hızlı büyüyorsa potansiyelini zorluyor demektir.
Eğer ekonominin büyüme potansiyelini zorlaması örneğin cari açığın büyümesi ve bu açığın sıcak parayla finansmanı yoluyla oluyorsa o zaman ekonomi ısınıyor demektir. Ya da ekonomideki potansiyel üstü büyüme örneğin bütçe açığının hızlı artmasıyla sağlanıyorsa ekonomi yine ısınıyor demektir. Bu gibi hallerde ekonomi soğutulamazsa sorunlar ortaya çıkabilir.
Ekonomide Büyüme ve Fiyatlar İlişkisi
Ekonomiler büyüme ve enflasyonla ilişkilerine göre dörde ayrılırlar: (1) Bir ekonomi sıfır enflasyonla büyüyorsa orada enflasyonsuz büyüme geçerlidir. (2) Bir ekonomide hem reel büyüme hem de enflasyon varsa enflasyonlu büyüme söz konusu demektir. (3) Bir ekonomide reel büyüme sıfır ya da sıfıra yakın iken enflasyon varsa stagflasyon durumu geçerlidir. (4) Bir ekonomide GSYH reel olarak küçülürken enflasyon da ortaya çıkıyorsa o ekonomi slumpflasyon ile karşı karşıyadır.” Aslında bu dört durumun çeşitli varyansları da söz konusu olabilir. Örneğin deflasyonlu resesyon hali bunlardan birisidir. Bu durumda ekonomik küçülmeye fiyatların eksiye gitmesi hali eşlik eder.
Enflasyon
Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak artış göstermesi demektir. Bu tanıma göre enflasyondan söz edebilmek için iki önemli unsur gerekiyor: (1) Fiyatların değil fiyatlar genel düzeyinin artması gerekiyor. (2) Bu artışın sürekli olması gerekiyor. Diyelim ki bir ay içinde domatesin, biberin ve beyaz peynirin fiyatları arttı. Bu artış enflasyon değil fiyat artışıdır. Bunun enflasyon olarak tanımlanabilmesi için içinde bulunduğu sepetin toplamında bir artış olması gerekir. Diyelim ki sepetimizde her birine eşit ağırlık verdiğimiz 100 çeşit mal var. Bu malların yarısının fiyatı artmış yarısının fiyatı düşmüş ve sonuçta sepete ödediğimiz para bir önceki aya göre değişmemişse enflasyondan söz edemeyiz. Olsa olsa bazı malların fiyatlarının arttığından bazılarının düştüğünden söz edebiliriz. Diyelim ki sepetimizdeki malların fiyatları toplam olarak o ay içinde bir önceki aya göre yüzde 10 arttı ve bu artış sonraki aylarda devam etmeyerek o düzeyde kaldı. Buna da enflasyon diyemeyiz bu da sadece fiyat artışıdır çünkü sürekliliği yoktur.
Esneklik
Herhangibir denklemde bağımlı değişkenin bağımsız değişkendeki bir değişikliğe karşı verdiği tepkiyi ölçmeye yarayan birime esneklik denir.
Euro
Euro bölgesine katılan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortak para birimidir. 1 Ocak 1999 tarihinde ilk olarak dolanıma çıkarılmıştır. Madeni para birimi cent adını taşımaktadır.
Euro Bölgesi
Maastricht kriterlerine tabi olan ve ortak para birimi Euro’yu kullanan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin oluşturduğu bölgenin adıdır.
[tab: F ]
F
Faiz Nedir? Nasıl Belirlenir?
Piyasa açısından bakarsak faizi, tasarruf sahibinin, tasarrufunu, ihtiyacı olana belirli süre için kullandırmasının karşılığı olarak aldığı bedel olarak tanımlayabiliriz. Ekonomi bilimi açısından faiz iki farklı biçimde tanımlanır: (1) Bir borç anlaşmasının satışı sonrasında elde edilen getirisi. (2) Üretim amaçlı olarak kullanılan sermayenin getirisi.
Türkiye’de bankaların uyguladığı mevduat ve kredi faizleri bankalar tarafından serbestçe belirleniyor. Buna karşılık bankalar bu belirlemede TCMB’nin faiz kararlarından ve zorunlu karşılıklar uygulamalarından etkileniyorlar.
TCMB, kendi uyguladığı faizleri Para Politikası Kurulu kararıyla belirliyor.
Hazine’nin yaptığı iç borçlanmada ihraç ettiği DİBS’lerin faizleri ise bunların satışa çıkarıldığı ihalelerde ya da endekslendiği değerlerin faizlerine veya endeks değerlerine göre belirleniyor.
Faiz Dışı Denge
Faizler hariç tutularak bakılan dengeye de faiz dışı bütçe dengesi deniyor. Bunu şöyle formüle edebiliriz:
Faiz dışı denge = Bütçe gelirleri – faiz dışı giderler
Faiz dışı dengenin önemi büyüktür. Bu dengeye bakmanın amacı şu soruyu yanıtlamaktır: Eğer faiz ödemesi olmasaydı bütçe açık mı verirdi fazla mı? Bunun için bütçe gelirlerinden faiz dışında kalan giderleri düşerek bir denge buluruz. Bu denge açık veriyorsa bütçe, faiz ödemeleri olmasa bile açık veriyor demektir ki o zaman ya gelirleri artırmak ya da giderleri kısmak için önlem almak gerekir. Eğer faiz dışı fazla söz konusuysa o zaman bütçe gelirleri faiz dışı giderleri karşılayabilmekte ve faiz ödemeleri için de bir miktar fazla elde edebilmektedir. Yani borçlanma ihtiyacı en azından o faiz dışı fazla miktarı kadar düşüyor demektir.
Faiz dışı dengede üç durumdan birisi karşımıza çıkar:
Eğer bütçe gelirleri = faiz dışı giderler ise faiz dışı denklik söz konusudur.
Eğer bütçe gelirleri > faiz dışı giderler ise faiz dışı fazla vardır.
Eğer bütçe gelirleri < faiz dışı giderler ise faiz dışı denge açık veriyor demektir.
Fayda (Util)
Mal ya da hizmetlerin ihtiyaçları giderebilme derecesine fayda denir. Su, faydalı bir maldır çünkü insanın susuzluğunu yani su içmeye duyduğu ihtiyacı giderir. İnsan yaşamı su içmeden sürdürülemediği için suyun faydası büyüktür. Buna karşılık her gün su içen bir kişi bir bardak sudan sağladığı faydanın farkında olmasa da iki gün su içmediği takdirde içtiği bir bardak suyun faydasının ne kadar yüksek olduğunu anlar. Bu anlamda fayda zamana ve duruma göre değişiklik gösteren göreli bir kavramdır.
Ekonomi teorisinde faydanın ölçülebilir olup olmadığı konusunda iki yaklaşım vardır. Ordinal fayda yaklaşımına göre fayda sayısal olarak ölçülemez. Fayda ancak en çok, çok, daha çok, daha az gibi ya da birinci derecede ikinci derecede gibi ordinal anlamda bir sıralamaya tabi tutulabilir. Kardinal fayda yaklaşımına göre fayda sayısal olarak ölçülebilir. Uygulamadaki ölçme zorlukları nedeniyle ordinal fayda yaklaşımı daha çok taraftar bulmaktadır.
Finansal İstikrar Kurulu (Financial Stability Board)
2009 yılında G 20 tarafından kurulmuş bir kuruldur. Ulusal kuralları ve uygulamaları koordine ederek bunları uluslararası standartlar haline getirmeye yönelik çalışmaları yapmakla görevlidir.
Fiyat
Bir mal ya da hizmetin değiş tokuş değerine fiyat denir.
Fiyat teorisi
Ekonomi teorisinin mal ve hizmetlerin fiyatlarının nasıl oluştuğunu analiz eden dalına fiyat teorisi deniyor.
Forward İşlemi
Sözleşmeye konu olan bir işlemde (bu bir para piyasası işlemi olabilir) vade, faiz ve miktar gibi unsurlar üzerinde bugünden anlaşılan, ancak ileri bir tarihte başlayacak ve daha ileri bir tarihte sona erecek işlemleri ifade etmektedir. Asıl varlık fiyatındaki dalgalanmalardan korunmak isteyen ya da ondaki değişimlerden kâr elde etmek isteyen yatırımcıların kullanabileceği bir üründür.
FTSE 100 Endeksi
Londra Borsası’nda piyasa değeri en yüksek 100 şirketin hisse senetlerinin yer aldığı endeksin adıdır. Financial Times gazetesei ve Londra Borsası tarafından ortaklaşa yürütülmektedir.
Future İşlemi
standart miktar ve kalitede bir varlığın önceden belirlenmiş bir fiyattan gelecekte belirli bir tarihte teslim etme ya da teslim almaya ilişkin bir sözleşmedir. Vadeleri standarttır ve organize borsalarda işlem görmektedirler.
[tab: G ]
G
G-8
Ekonomik açıdan dünyanın en zengin 7 ülkesinin, küresel sistemin ekonomik ve parasal sorunlarını görüşmek ve bu konularda işbirliği gerçekleştirmek amacıyla oluşturdukları gurubun adıdır. Group of Seven adının kısaltılmış halini ifade eder.
Bu gurubun üyeleri ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada ve Rusya’dır. İlk kez G-6 adı altında 6 üye ile 1975 yılında toplanmış, 1976 yılında Kanada katılınca adı G-7 olmuş ve 1997 yılında Rusya’nın da guruba girmesiyle adı G-8’e dönüşmüştür.
Bu 8 ülkenin Ekonomi Bakanları ve sonra da liderleri yılda bir veya iki kez bir araya gelerek küresel sistemin ekonomik ve parasal sorunları hakkında görüş alış verişinde bulunurlar ve izlenecek ortak politikalar için altyapı oluşturmaya çalışırlar. Her ne kadar burada oluşturulan politikalar bu devletleri bağlar gibi görünse de bu ekonomiler küresel sistemin ekonomik gücünün beşte ikisini oluşturduğu için küresel sistemin tümünü etkileyecek ağırlıktadır.
G-20
Dünyanın 20 büyük ekonomisinin bir araya geldiği guruba G 20 (Group of Twenty) adı veriliyor. Bu grupta 19 büyük ülkenin ekonomiden sorumlu bakanları ya da maliye bakanlarıyla Merkez Bankası Başkanları ve Avrupa Birliği Avrupa Konseyi Başkanı ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı bulunuyor.
G-8 Maliye Bakanlarının Washington’da 25 Eylül 1999 tarihindeki toplantısında kuruluşu açıklanmıştır. Yılın belli zamanlarında Bakanlar ve Merkez Bankası Başkanları düzeyinde toplanmakta ve bu düzeyde belirlenen konular hakkında karar alınmasını sağlamak üzere de yılın belli zamanlarında bu ülkelerin Devlet Başkanları düzeyinde bir araya gelmektedir.
G-20 gurubunun üyeleri şunlardır: ABD, Çin, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada, Rusya, Hindistan, Arjantin, Türkiye, Brezilya, Meksika, Güney Afrika, Suudi, Arabistan, Kore, Avustralya, Endonezya, Avrupa Birliği Dönem Başkanı ve Avrupa Birliği Merkez Bankası Başkanı.
G-20 toplantılarında alınan kararlar küresel sitemin onda dokuzunu oluşturan ülkelerce alınmış sayıldığı için sisteme yön verici nitelik taşır. Dolayısıyla bu kararlar ülkelerin izleyeceği ekonomi politikası açısından yön gösterici olur.
Gelir ve Kullanımı (Tüketim ve Tasarruf)
Gelir (Y) iki şekilde kullanılır: Tüketim (C) ve tasarruf (S). Bunu şu basit denklemle gösterebiliriz: Y = C + S
Tüketim, gelirin bir fonksiyonudur. Yani tüketim gelire bağlı olarak hareket eder. Bunu da şöyle bir fonksiyonel ilişki ile gösterebiliriz: C = c (Y). Bu fonksiyonel ilişki aynı yönlü bir ilişkiyi gösterir. Yani gelir arttıkça tüketim de artar. Ne var ki artış oranı her zaman aynı olmayabilir. Yani gelir % 10 artarken tüketim % 10 artabileceği gibi % 10’un üzerimde ya da altında bir oranla da artabilir. Tüketimin artış oranı gelir sahibinin elde ettiği gelirin düzeyine, kişinin durumuna ve enflasyona bağlıdır. Düşük gelir düzeylerinde tüketim harcamaları gelirin neredeyse tamamını kapsar ve tasarrufa para ayrılamaz. Gelir yükseldikçe tüketimin gelir içindeki payında azalma olur. Aylık geliri 1.000 TL olan bir kişi gelirinin tamamını tüketime harcar ve hiç tasarruf yapamazken aylık geliri 10.000 TL olan kişi bunun 6.000 TL’sini tüketime 4.000 TL’sini tasarrufa ayırıyor olabilir. Bu durumda ilk kişinin tüketiminin geliri içindeki oranı % 100 iken ikinci kişinin tüketiminin gelirine oranı % 60’dır.
Tasarruf, gelirin ve faiz oranının bir fonksiyonudur. Yani kişinin geliri arttıkça tasarruf oranı artacağı gibi faiz oranlarındaki artış da tasarruf oranının artmasında etkili olur. Bu fonksiyonel ilişkiyi şöyle gösterebiliriz: S = s (Y, i). Bu fonksiyonel ilişki de aynı yönlü bir ilişkiyi gösterir. Yani gelir ve faizler arttıkça tasarruflar da artar. Tasarruflar genellikle gelir arttıkça tüketimden daha hızlı artar. Yıllık geliri 70.000 TL olan ve bunun 50.000 TL’sini tüketime 20.000 TL’sini de tasarrufa ayıran bir kişi düşünelim. Bu kişinin tüketiminin gelirine oranı % 71, tasarrufunun gelirine oranı ise % 29’dur. Bu kişinin yıllık gelirinin 100.000 TL’ye yükseldiğini varsayalım. Bu durumda kişinin tüketim harcamalarının % 71’de kalması yani 71.000 TL’ye çıkmasına göre bu oranın biraz gerilemesi ve tasarruf oranının artması daha büyük olasılıktır. Kişiden kişiye, olaydan olaya değişmekle birlikte genellikle belirli bir gelir eşiği geçildikten sonra gelirdeki artış daha düşük oranlarda tüketime yansır. Çünkü tasarruf arttıkça daha fazla faiz geliri elde etmek olasılığı çekici hal almaya başlar. Tasarruf mevduatının faiz oranı yıllık olarak % 10, mevduattan kesilen verginin oranı % 15, yıllık enflasyon oranı da % 6 olsun. Bu durumda bu kişi 20.000 TL’lik mevduatına (20.000 x % 10 = 2.000) 2.000 TL brüt faiz geliri ve ((2.000) – (2.000 x % 15) =) 1.700 TL net faiz geliri elde edecektir. Bunun enflasyondan arındırılmış ((1 + net nominal faiz oranı) / (1 + beklenen enflasyon) -1) yani ((1,085 / 1,06) -1) formülüyle hesaplanmış reel faiz oranı % 2.36 olacaktır. Yani bu kişi 20.000 TL’lik tasarrufunu bankada bir yıl tutarak (20.000 x % 2,36 =) 472 TL net reel getiri elde etmiş olacaktır. Enflasyon oranı değişmediği halde faiz oranının % 20’ye yükseldiğini düşünelim. Bu durumda bu kişinin elde edeceği net nominal faiz ((20) – (20 x % 15)=) % 17, reel faiz ise ((1,17 / 1,06) -1)) % 10,4’e reel getiri ise (2.0000 x % 10,4) 2,080 TL’ye yükselmiş olacaktır. Önceki faiz oranıyla 20.000 TL’lik tasarrufuna 472 TL faiz geliri elde eden bu kişinin faiz artışı sonrası aynı miktar paraya 2,080 TL faiz geliri elde etmeye başlaması zorunlu tüketimi dışındaki tüketimini kısıp tasarrufunu artırmasına yol açar.
Gelir Dağılımı Ölçüsü olarak Gini Katsayısı
Gelir dağılımı eşitliğini ölçmek için kullanılan araçlardan en çok kullanılanı Gini katsayısıdır. Bir kare çizerek soldaki dikey eksene yüzde 20’lik bölümler halinde GSYH’dan alınan payları, alttaki yatay eksene de yine yüzde 20’lik paylar halinde nüfusu yerleştirelim. Her bir yüzde 20’lik nüfus payının gelirden ne kadar pay aldığını bu eksenlerin arasında kalan alanda işaretlersek karşımıza bir eğri çıkar. Buna Lorenz Eğrisi adını veriyoruz. Şimdi de soldan sağa doğru karenin köşegen çizgisini çizelim. Buna da mutlak eşitlik çizgisi diyoruz. Yani bütün işaretlerimiz bu çizginin üzerine gelirse o toplumda gelir dağılımı eşittir. Lorenz eğrisi mutlak eşitlik çizgisinden ne kadar uzaklaşıyorsa gelir dağılımı o kadar bozuluyor demektir. Lorenz eğrisinin kapladığı alanı mutlak eşitlik çizgisinin altında kalan alanın tamamına bölersek karşımıza bir oran çıkar. Buna Gini Katsayısı diyoruz. Eğer gelir dağılımı tam anlamıyla eşitse, yani bütün değerler mutlak eşitlik çizgisi üzerindeyse o zaman Gini katsayısı sıfır çıkacak demektir. Sıfır ile bir arasında değişen katsayı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımı eşitliğinin, bire yaklaştıkça gelir dağılımı eşitsizliğinin arttığını söyler bize.
Gelişme (ekonomik gelişme)
Ekonomik gelişme, aslında ekonomik kalkınmadan çok farklı bir kavram değildir. Daha çok kalkınma aşamasını tamamlamış ve yapısal değişim içine girmiş ekonomilerin durumunu anlatmak için kullanılır. Gelir ve refah sorununu bir anlamda çözmüş olan ekonomilerin, sosyal alanlarda, eğitimde, hukuk alanında, demokraside, kültürel yaşamda ilerlemesini tanımlamakta kullanılır. Birleşmiş Milletlerin “insani gelişmişlik endeksi” bu kavramdaki ilerlemeyi ölçmekte de kullanılır. Kalkınmayı ve gelişmeyi ölçmekte kullanılabilecek bir başka veri seti de Dünya ekonomik Forumu tarafından açıklanan “küresel rekabet raporu”dur.
Gösterge faiz
Vadesine 2 yıl kalmış olan, alım satım olarak piyasada en çok işlem gören Devlet Tahvilinin ikincil piyasadaki faizine verilen addır. Bu faiz, pek çok işlem için referans olarak alındığı için adına gösterge faiz ya da gösterge tahvil faizi deniyor.
GSYH (gayrısafi yurtiçi hasıla)
Bir ülkede belirli bir dönem içinde (3 ay, 1 yıl) üretilen bütün nihai malların piyasa fiyatları üzerinden toplanmasıyla oluşan toplam değere gayrısafi yurtiçi hasıla (ya da kısaca GSYH) diyoruz. Bir ülkede bir yıl içinde yalnızca 1000 adet ekmek, 25 kg beyaz peynir ve 500 şişe su üretildiğini ve ekmeğin adedinin 1 TL, beyaz peynirin kilosunun 10 TL, suyun da şişesinin 0,50 TL’den satıldığını varsayarsak GSYH’yı şöyle hesaplayabiliriz:
GSYH = (1000 x 1) + (25 x 10) + (500 x 0,50) = 1.500 TL
Buna göre bu ülkede o yıl için piyasa fiyatları cinsinden hesaplanan GSYH 1.500 TL’dir.
Gölge Bankacılık
Banka konumunda bulunmayan ve bankacılık düzenlemelerine tabi olmayan ama ticari bankaların sağladığı hizmetlere benzer hizmetleri sağlayabilen kurumların yaptıkları işlemlerle banka konumunda bulunduğu halde bankacılık düzenlemelerine tabi olmaksızın benzer hizmetleri verenlerin yaptıkları işlemlere gölge bankacılık, bunların oluşturduğu faaliyet toplamına da gölge bankacılık sistemi deniyor.
[tab: H ]
H
Hanehalkı
Aynı çatı altında yaşayan ve ekonomik konularda ortak karar alan bireylerin oluşturduğu topluluktur.
Hazine Nakit Dengesi
Hazine nakit dengesi, bütçe nakit dengesinden farklıdır. Bütçe nakit dengesi merkezi bütçenin nakit dengesini ifade ettiği halde Hazine nakit dengesi merkezi bütçenin bir parçası olan genel bütçenin nakit olarak tahsil edilmiş gelirleri ve özelleştirme fon gelirlerinin toplamıyla nakit olarak ödenmiş giderleri arasındaki farkı ifade eder.
Hazine Nakit Dengesi = Nakit Gelirler + Özelleştirme ve Fon Gelirleri – Nakit Giderler
Hedge Fon
Yüksek kar elde etmeye yönelik olarak farklı piyasalara, farklı yatırım araçlarına hatta stratejilere kısa vadeli yatırım yapan fonlara hedge fon adı veriliyor.
Herfindahl – Hirshman Endeski
Piyasa yoğunlaşmasını gösteren bir endekstir. Piyasadaki firmaların piyasa paylarının karesi alınır ve bunlar toplanarak bir değere ulaşılır. Ulaşılan bu değer sıfıra yaklaştıkça piyasada yoğunlaşma azalıyor, sıfırdan uzaklaştıkça yoğunlaşma artıyor demektir.
Heterodoks Ekonomik Yaklaşım
Heterodoks sözcüğü ekonomideki kullanımı itibariyle “ana akımdan farklılaşmış, sapmış teori ve uygulamalar” anlamını taşıyor. Heterodox Yunanca’dan gelme bir sözcük. Sözcüğün temelini oluşturan iki parçadan heteros farklı, doxa ise öğreti anlamını taşıyor.
[tab: I,İ,J ]
I
IMF
IMF (Uluslararası Para Fonu), üye ülkelerin karşılaştıkları veya karşılaşma olasılığı içinde bulundukları ödemeler dengesi sorunlarını aşabilmeleri için onlara bir program çerçevesinde destek sağlamak üzere kurulmuş uluslararası bir kurumdur.
2012 sonu itibariyle IMF’nin 188 üyesi vardır. Bu 188 ülke, ekonomisinin gücüne uygun biçimde IMF’ye kota adı altında bir sermaye katkısında bulunur. SDR (özel çekme hakları)
İmkânsız üçleme (Impossible Trinity)
Ekonomideki imkansız üçleme ya da üçlü açmaz (impossible trinity ya da trilemma) hipotezine göre; sermaye hareketlerinin serbestliği, sabit döviz kuru ve bağımsız bir para politikası uygulaması aynı anda var olamaz.
Eğer bir ekonomide sermaye hareketleri serbestse ve sabit döviz kuru rejimi uygulanıyorsa o zaman bağımsız para politikası uygulamak mümkün değildir. Bu durumda para politikası sermaye hareketleri ve döviz kurundaki eğilimlere göre biçimlenecektir.
Eğer bir ekonomide sermaye hareketleri denetim altında ise sabit döviz kuru rejimi uygulanabileceği gibi bağımsız para politikası da uygulanabilir.
İ
İşsizlik Histeresisi
Olivier Blanchard ve Lawrence Summers, uzun süren işsizlik oranlarının doğal işsizlik oranını yukarılara çektiğini, yani bu tür eğilimlerin uzun dönemli işsizlik oranının da değişmesine yol açtığını öne sürüyorlar. Blanchard ve Summers’a göre bunun temel nedenlerinden birisi sendikaların varlığı. Sendikalar, üyelerinin reel ücretinin düşmesine direnirler. Bu direnç ücretlerin düşerek işsizliğin azalmasını engeller ve işsizlik oranının sıfıra yaklaşmasını önlerler. Uzun süreli işsizlik ortamlarında sendikaların bazı üyeleri de işsiz kalır ve sendika üyesi olma konumunu kaybeder. Bu durumda sendikalar reel ücretlerin düşmesine karşı çıkarak eski üyelerinin iş bulmasına da engel olmuş olurlar. Dolayısıyla uzun süreli işsizlik ortamları doğal işsizlik oranını yukarı taşır. Blanchard ve Summers bu olguya ‘işsizlik histeresisi’ adını veriyorlar. Histeresis, Yunancadan alınmış bir kelime ve gecikme, kısa kalma anlamlarına geliyor. Asıl olarak fizikte kullanılıyor. Bir hamur topağını alıp da yumruğumuzla bastırıp bırakırsak yavaş yavaş eski biçimine dönmeye yöneldiğini görürüz. Topağa bastırma süremiz ne kadar uzun olursa eski hale dönüş o kadar zaman alır ve o kadar başarısız olur. Blanchard ve Summers’ın bu deyimi kullanma nedeni de budur. Uzun süren yüksek işsizlik doğal işsizlik oranının eski haline gelmesine engel olur.
İşsizlik Oranı
15 yaşından büyük olup da son üç ay içinde iş arayan ve 15 gün içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu bildirenlerin toplam işgücüne bölünmesiyle işsizlik oranı hesaplanıyor.
J
J Eğrisi
Devalüasyon ya da yerli paranın değer kaybetmesi, ilk aşamada yeni koşullara kolay uyum sağlanamayacağı ve yeteri kadar esnek olunamayacağı varsayımı altında dış dengeyi bozar. Bu durumda dışticaret dengesinde açık yönünde bir yükselme ortaya çıkar. Bu bozulma bir süre sonra yeni koşullara uyum sağlanması sonucu bu kez ucuzlayan ihraç mallarına talebin artması ve pahalılaşan ithal mallarına talebin düşmesiyle tersine döner. Bu terse dönüş bir J harfini andırdığı için bu gelişmenin gösterildiği grafikteki dışticaret dengesindeki değişimi gösteren eğriye J Eğrisi deniyor.
[tab: K ]
K
Kalkınma
Ekonomik kalkınma, bir ülkede ya da bölgede yaşam standartlarının yükselmesidir. Yaşam standartları dediğimiz zaman gelir, tüketim ve tasarruf gücü gibi maddi kavramların yanı sıra eğitim, sağlık, kaliteli yiyecek ve su gibi genel kavramları da kastediyoruz. Bunu ölçmek için önerilen birçok endeks arasında en çok kabul göreni Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan “insani gelişmişlik endeksi” dir.
Kamu Kesimi İç Borçlanması
Kamu kesiminin iç piyasadan yaptığı borçlanmaya kamu kesimi iç borçlanması deniyor. Bu borçlanma ağırlıklı olarak Hazine tarafından yapıldığı için bazen Hazine iç borçlanması deyimi de eş anlamlı olarak kullanılıyor.
Kamu kesimi iç borçlanmasının TL ile veya dövize endeksli olarak ya da dövizle yapılması borçlanmanın niteliğini değiştirmiyor ve bu borçlanma türü iç borçlanma olarak değerlendiriliyor. Burada borçlanma kağıtlarının kimin elinde olduğu da önem taşımıyor. Yani bir yabancı parasını getirip Türkiye’de bozdurup Hazine Bonosu almışsa o borç kamu iç borçlanması olarak nitelendirilmeye devam ediyor. Burada borcun iç borç mu dış borç mu olmasında ayırt edici faktör borçlanma otoritesinin bu borçlanmayı hangi piyasada yapmış olduğu.
Kamu Kesimi Dış Borçlanması
Kamu kesiminin dış piyasalardan yaptığı borçlanma kamu kesimi dış borçlanması olarak adlandırılıyor. Bu borçlanmada da Hazine’nin önemli bir ağırlığı söz konusu.
Bu borçlanma dört şekilde yapılabiliyor: (1) Kredi almak yoluyla, (2) Tahvil ihracı yoluyla, (3) Devletlerden borçlanma, (4) Uluslararası kurumlardan borçlanma.
Karşılıklar Politikası (Rezerve Requirements Policy)
Bankalar topladıkları mevduatın ve diğer kaynaklarının merkez bankası tarafından belirlenen oranda belirli bir miktarını, ileride karşılaşabilecekleri zorluklarda talep edip kullanabilmek için merkez bankasına yatırmak zorundadırlar. Buna zorunlu karşılıklar, bunun miktarını belirlemeye yarayan orana da karşılık oranı adı veriliyor. Merkez bankasının, karşılık oranını artırıp azaltarak bankaların açabileceği kredi miktarını ve maliyetini etkilemesi eylemine de karşılıklar politikası adı veriliyor. Merkez bankaları, bankalardan aldıkları bu karşılıklar için belirli bir faiz ödeyebilecekleri gibi herhangi bir ödeme yapmayabiliyorlar.
Kapasite Kullanım Oranı
Bir üretim biriminin belirli bir dönemde fiilen gerçekleştirdiği üretim miktarının fiziki olarak üretebileceği en yüksek miktara olan oranını gösterir.
İmalat sanayi kapasite kullanım oranı, Merkez Bankası’nın imalat sanayi sektöründe çalışan işyerlerine her ay uyguladığı İktisadi Yönelim Anketi’ne verilen cevaplara göre hazırlanıp yayımlanır.
Kemer Sıkma (Önlemleri)
Kamu gelirlerini artırarak, kamu harcamalarını azaltarak ya da her ikisini bir arada yaparak kamu kesimi açığını düşürmeye çalışan önlemler bütününe kemer sıkma ya da kemer sıkma önlemleri deniyor.
Kırılgan Beşli
Morgan Stanley’in Ağustos ayı ekonomi raporunda kırılgan beşli diye bir gruplandırma ortaya atıldı. Kırılgan beşli olarak adlandırılan bu grupta Hindistan, Brezilya, Endonezya, Türkiye ve Güney Afrika yer alıyor. Bir zamanlar BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) yükselen piyasaların en parlak örnekleri olarak lanse ediliyor, bunların arasına zaman zaman Türkiye, Güney Afrika, Meksika, Endonezya gibi ülkeler de katılıyordu. Şimdi bunlardan Çin, Rusya ve Meksika dışındakiler kırılgan beşli grubunda buluşmuş bulunuyor. Kırılgan beşli gruplandırması da ABD Merkez Bankası’nın (Fed) tahvil alımlarını azaltacağına ilişkin açıklamasından sonra ortaya çıktı. Fed’in bu açıklamasının ardından paraları en çok değer kaybeden yükselen piyasa ekonomileri bu beş ülke oldu. Bu ülkelerin böyle bir grubun içinde değerlendirilmesinin nedenleri olarak yüksek cari açık oranları, yüksek enflasyon oranları ve büyüme performansındaki düşüşler gösteriliyor. Bu ülkelerin önümüzdeki dönemde dış finansman ihtiyaçlarında önemli artışlar olacağı ve Fed’in kolay para politikasını terk etmesi halinde bu ekonomilerin gerekli dış finansmanı bulmakta çok zorlanacakları tahmin ediliyor. Bunlara ek olarak bu ülkelerin hepsinde gelecek yıl genel seçimlerin yapılacak olması siyasal belirsizliklerin ortaya çıkmasına ve dolayısıyla risklerin artmasına yol açıyor.
Kira Sertifikası
Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama AŞ tarafından kendi adına ve kira sertifikası sahiplerinin hesabına satın almak veya kiralamak suretiyle edinilen varlıkların finansmanını sağlamak amacıyla çıkarılan ve satın alanların bu varlıklardan elde edilen gelirlerden payları oranında gelir elde etmelerini sağlayan senetlerdir. Bunlardan elde edilen gelir kira olarak adlandırılıyor.
Konjonktür Dalgaları (Business Cycle)
GSYH’nın uzun dönemde potansiyel GSYH çevresinde gösterdiği periyodik dalgalanmalara verilen isimdir. Dört aşamadan oluştuğu düşünülür: Tepe, daralma,dip ve genişleme.
Kur Rejimi
Kur rejimi (exchange rate regime) bir ülkenin kendi parasını yabancı paralarla değer açısından ne şekilde ilişkilendireceğine ilişkin olarak izleyeceği yöntemin adıdır.
Sabit kur rejimi (Fixed exchange rate): Yerli paranın dış değerinin Merkez Bankası tarafından belirli bir kurla yabancı paralara karşı eşitlenmesi rejimidir. Sabit kur bir kez belirlendiğinde Merkez Bankası tarafından değiştirilinceye kadar aynı kalır.
Sabit kur rejiminin çeşitli uygulanma biçimleri vardır. Peg rejimi (Pegged exchange rate regime): Yerli parayı belirli bir rezerv paraya ya da birden fazla paranın oluşturduğu bir sepete bağlamaya peg adı veriliyor. Para kurulu rejimi (Currency board regime): Bu da asıl olarak peg rejimiyle aynı ilke içinde yürür, yani peg rejimi için yapılan tanımlama bu rejim için de geçerlidir. Para kurulu rejiminin belirgin farkı yerli paranın basılmasının da döviz girişine bağlanmış olmasıdır.
Dalgalı kur rejimi (floated Exchange rate regime): Yerli paranın yabancı paralarla ilişkisinin piyasalarda (arz ve talep kurallarına göre) belirlendiği kur rejiminin adıdır. Bu rejimde yerli paranın yabancı paralarla olan ilişkisi gün içinde sürekli olarak yeniden belirlenir. Dalgalı kur rejiminin farklı uygulanma biçimleri vardır. Tam dalgalı kur rejimi (free float): Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası ya da başka bir kurum paranın dış değerine müdahale etmiyorsa bu rejime tam dalgalı kur rejimi denir.
Merkez Bankası’nın döviz kuru dalgalanmalarına müdahale etmesi dalgalı döviz kuru rejimini bozmasa da tam dalgalanmadan çıkarır. Müdahaleli dalgalı kur rejimi (dirty float): Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası kurdaki değişimlere döviz alım satımı yaparak müdahale ediyorsa bu rejime müdahaleli dalgalı kur rejimi (dirty float) denir. Bazen de dalgalanmaya müdahale için bir bant aralığı seçilir. Bant içinde dalgalanma rejimi (crawling bands, pegged with horizontal bands): Döviz kurunun belirli bir bant aralığında dalgalanmasına bu bandın altına veya üstüne taşması halinde Merkez Bankası’nın müdahale etmesi biçiminde uygulanan rejime verilen addır. Bu uygulama bant aralığı içinde dalgalı, bant aralığı dışında müdahaleli dalgalanma biçimini alır.
Kur Savaşları
Kur savaşları deyimi, ihracatı artırmak, ithalatı sınırlamak için kendi paralarının değerini öteki paralara karşı düşük tutmak için girişilen çabaları ifade ediyor. Birkaç ülke paralarının değerini düşük tutarak dünya pazarındaki yerini genişletmeye yönelince öteki ülkeler de benzer hamlelere girişiyorlar. Karşılıklı adımların sonunda herkesin zarar göreceği aşamaya kadar gitmesi kur savaşlarının korkulan gelişim sürecini yansıtıyor. Bretton Woods Konferansının amaçlarından birisi de bu olayın dışticaret savaşları versiyonunu önlemekti. Bir ülke, cari açığını gidermek için ithalat kısıtlamalarına giderse öteki ülkeler de aynı yolu izlemeye başlayabilir ve bu durumda dünya ticaret hacmi küçülür. Kapitalizmin temel önermelerinden birisi “dünyada ticaret ne kadar artarsa refah da o kadar artar” olduğu için bu gelişmenin dünyada refahı düşüreceği düşünülmektedir. IMF, Dünya Bankası ve sonradan eklenen WTO bu tür ithalat kısıtlamalarına yol açacak gelişmeleri önlemek için dizayn edilmişlerdir. Günümüzde dışticaret savaşlarının yerini kur savaşları almış bulunuyor.
Kur Sepeti
Bir ülke parasının yabancı paralar karşısındaki değerini ölçmek için birden fazla yabancı para birimiyle oluşturulan sepete kur sepeti denir. Eğer bir ülkenin parası örneğin başlıca iki yabancı parayla çok yakından ilişkiliyse o zaman kur sepetine göre ölçme yapmak doğru bir yaklaşım olur. Örneğin Türkiye’nin ithalatının ve dış borçlanmasının ağırlığı Dolar ile buna karşılık ihracatının ve bazı hizmet gelirlerinin ağırlığı Euro iledir. Bu durumda TL’nin Dolar ve Euro’dan oluşan bir sepete karşı değerinin değişimini ölçmek önem kazanır.
Kur sepeti denildiğinde bizim açımızdan şöyle formüle edilecek bir durum anlaşılır: Kur sepeti değeri = (1 USD + 1 Euro) / 2
Küreselleşme
Sermaye akımlarının serbest kalmasıyla birlikte kapitalizmin dünyanın neredeyse tamamına yaygın bir sistem haline gelişi.
[tab: L ]
L
Libor
LIBOR, London interbankoffered rate deyiminin kısaltmasıdır. Londra’da kurulu yüksek itibarlı bankaların her gün saat 11 de birbirlerine verecekleri borçlarda uygulayacakları faiz oranını göstermek üzere belirledikleri bir orandır. Geleneksel ve eski bir uygulama olduğu için pek çok ilemde baz faiz oranı olarak kabul ediliyor. Oran, en itibarlı bankaların birbirine ve çok itibarlı müşterilerine vereceği borcun faiz oranı olduğu için daha az itibarlı müşterilere Libor + belirli bir oran üzerinden borç verilmesi söz konusudur. + dan sonra eklenen ek faiz oranına da spread deniyor.
Likidite tuzağı (Liquidity Trap)
Likidite tuzağı para arzındaki artışların faizleri daha fazla düşüremeyeceği bir aşamayı ifade eder. Bu aşamaya gelindiğinde ekonomiye enjekte edilen likidite atıl birikim biçiminde elde tutulmaya başlanır ve dolayısıyla para arzındaki artış ekonomiyi canlandırmaya yaramaz.
Keynesyen likidite tuzağı ortaya atıldığında doların altın karşılığı bulunuyordu. Dolayısıyla insanların düşük faiz ortamlarında ellerine geçen parayı tıpkı altın gibi elde tutmaları ve tahvil fiyatlarının düşmesini (yani tahvil faizlerinin yükselişe geçmesini) beklemeleri doğaldı.
Günümüzde artık hiçbir paranın bu tür altın karşılığı olmadığı dikkate alınırsa likidite tuzağının farklı bir yere oturmuş olduğu ortaya çıkıyor. Başlıca iki farklı görünümden söz etmemiz mümkündür: (1) Likidite tuzağına girildiği aşamada para arzının ya da para bazının genişletilmesine ve faizin en düşük düzeye inmesine karşın insanlar ellerine geçen parayı mümkün olduğunca az harcayıp kalanı tasarruf ederek geleceği beklemeye başlıyorlar. Böyle bir ortamda bankalarda mevduat artsa bile bunlara yönelik kredi talebinde artış olmuyor. Çünkü tüketimin kısıldığı bir yerde yeni yatırımlar yaparak üretim kapasitesini artıracak eylemlere girilmesi anlamlı görünmüyor. Hiç kuşkusuz bu eğilimin tıpkı elektronik eşyada olduğu gibi yeni teknolojilere yönelik alanlarda bazı istisnaları da olabiliyor. (2) Faizlerin çok düşük olduğu ekonomilerde ortaya çıkan parasal genişlemeden yararlananlar ellerine geçen parayı daha yüksek faiz getirisi veren ekonomilere yolluyorlar. Bu olgu, günümüzde sermaye hareketlerinin serbestliğinin Keynes dönemine göre çok daha fazla olmasının yarattığı bir başka farklılık olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda ABD ya da Avrupa’da piyasaya sürülen likiditeyi ellerine geçirenler bu paraları faiz oranının yüksek olduğu ekonomilere yatırarak daha yüksek getiri elde etmeyi planlıyorlar. Bu durumda piyasaya sürülen likiditenin yerel ekonomiye katkısından çok başka ekonomileri canlandırmaya yararı ya da oralarda yerli paranın değerlenmesine yol açarak o ekonomilere zararı söz konusu olabiliyor.
[tab: M, N ]
M
Maastricht Antlaşması ve Maastricht Kriterleri
1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması Avrupa Topluluğunun Avrupa Birliği adını alarak ekonomik birlikten siyasal birliğe geçiş için ilk adımın atıldığı antlaşmadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortak para birimi olarak ortaya konulan Euro’ya geçebilmeleri için uymaları ya da sağlamaları gereken kriterlere de Maastricht Kriterleri adı veriliyor. Bu kriterler: Fiyat istikrarı ölçüsü, bütçe açığı ölçüsü, kamu borç yükü ölçüsü, faiz oranı ölçüsü ve döviz kuru istikrarı ölçüsüdür.
Maastricht Kriterleri:
(1) Fiyat İstikrarı: Bir üye ülkenin Euro bölgesine girebilmesi için AB üyesi ülkelerden en düşük enflasyon oranına sahip üç ülkenin ortalama yıllık enflasyonunu 1,5 puandan fazla aşmamış olması gerekiyor
(2) Bütçe Açığı: Üye ülkenin kamu bütçe açığı / GSYH oranının yüzde 3’ü aşmaması gerekiyor.
(3) Kamu Borç Yükü: Üye ülkenin kamu kesimi borç stoku / GSYH oranının yüzde 60’ı geçmemesi gerekiyor.
(4) Üye ülkenin uzun vadeli, faiz oranının 12 aylık bir dönem itibariyle, fiyat istikrarı açısından en iyi durumda olan üç üye ülkenin ortalama faiz oranını 2 puandan fazla aşmaması gerekiyor.
(5) Son iki yıl içinde üye ülkenin parasının devalüe edilmemiş olması gerekiyor.
Mali İllüzyon (Fiscal Illusion)
Devlet gelirleri yeterince şeffaf bir görünümde değilse ve vergi mükellefleri tarafından net bir biçimde algılanamıyorsa devlet giderleri olduğundan daha az maliyetli sanılabilir. Bu durum siyasetçilerin daha fazla kamu gideri yapabilmelerine olanak sağlar. Bu duruma mali illüzyon deniyor.
Mali illüzyon kavramı 1903 yılında ilk kez İtalyan Kamu Maliyecisi Amilcare Puviani tarafından Teoria della Illusione Financiera (Mali İllüzyon Teorisi) adlı kitabında gündeme getirilmiştir.
Mali Konsolidasyon (Fiscal Consolidation)
Harcama kalemlerinde indirime gidilmesi ya da gelirlerin, vergi oranlarının artırılması, istisnaların azaltılması gibi, çeşitli yollarla artırılması aracılığıyla bütçe açığını ve dolayısıyla borç yükünü azaltmayı öngören uygulamalar bütününe mali konsolidasyon adı verilmektedir.
Mali Kural (Fiscal Rule)
Kamu maliyesi açısından izlenecek politika iki türlü olabilir: Esnek politika ya da kurala bağlı politika. Esnek politika, maliye politikasının anayasa ve yasalarda çizili kurallar içinde yürütülmesi koşuluyla esnek biçimde yürütülmesi olarak tanımlanabilir. Kurala bağlı maliye politikası ise kamu kesiminin gelir, gider, borçlanma ve finansal yükümlülük altına girme konularında orta ve uzun dönemde izleyeceği politikaların esneklik limitlerinin belirli kurallara bağlanması olarak tanımlanabilir. Kurallara bağlı maliye politikası söz konusu olduğunda uygulanacak maliye politikasının esneklik limitlerini belirleyen kurallara mali kural adı veriliyor.
Maliye Politikası
Ekonomik dengeyi sağlamak ya da ekonomide oluşmuş dengesizlikleri gidermek için mali araçların bir hedef doğrultusunda kullanılmasına maliye politikası deniyor.
Maliye politikasının dört temel alt politikası var: (1) Vergi politikası, (2) Harcamalar politikası, (3) Borçlanma politikası, (4) Diğer politikalar.
Vergi politikası, ekonominin gidişine göre vergilerin artırılması veya azaltılması biçiminde uygulanır. Artırma da azaltma da iki biçimde olabilir: Vergi oranları değiştirilebilir ya da kapsam değiştirilebilir. Vergi oranları artırılırsa kişi ve kurumlara daha az harcanabilir gelir bırakılır ve bu yolla toplam talep denetim altına alınmış olur. Tersi yapılıp da vergi oranları düşürülürse kişi ve kurumların elinde daha fazla harcanabilir gelir kalacağı için harcamalar ve bu yolla da toplam talep yükselir. İlki ekonomiyi soğutmak, ikincisi ise canlandırmak amaçlı kullanılabilir.
Harcamalar politikası kamu harcamalarının artırılması veya azaltılmasının ekonomide yaratacağı etkiler üzerine kurulu bir politikadır. Kişi ve kurumların harcamalarının ve dolayısıyla toplam talebin düştüğü bir ortamda kamu harcamaları artırılarak ekonominin canlanması sağlanabilir. Bu durumda eline fazladan para geçenler bu parayı harcayarak talep artışına ve o da üretimin canlanmasına etki yapabilir. Toplam talebin hızla arttığı bir ortamda ise bunun tersi yapılarak kamu harcamaları azaltılır.
Borçlanma politikası, ekonomide talep artışına bağlı olarak aşırı canlılığın ortaya çıktığı hallerde, bir başka ifadeyle ekonominin ısındığı durumda, kamu borçlanmasını artırmak suretiyle harcanabilir gelirin düşürülmesini hedefleyen bir politikadır. Eğer tersi olmuş ve ekonomi soğumaya yüz tutmuşsa o zaman borçların erken ödenmesi yoluyla para piyasaya çıkarılır ve toplam talebin canlanması sağlanır.
Bu üç temel politika aracının yanında teşvik politikasından dış ticaret politikasına kadar uzanan çeşitli alt politikalar da maliye politikasının araçları ya da alt politikaları arasında sayılabilir.
Manşet Enflasyon
Enflasyonu ölçmekte kullanılan endeksler içinde en geniş kapsamlı olan ve fiyat değişimlerini nihai aşamada (tüketiciye satış fiyatı aşaması) ölçen endeks TÜFE endeksidir. Dolayısıyla enflasyon oranları açıklandığında en çok bu endeksteki değişme dikkat çeker ve gazete manşetlerine çıkarılır. O nedenle TÜFE aracılığıyla ölçülen enfflasyonu öteki yollarla ölçülen enflasyondan ayırmak için manşet enflasyon deniyor.
Marjinal Fayda
Son tüketilen birimin sağladığı faydaya marjinal fayda denir.
Merkez Bankası Bağımsızlığı
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı söz konusu olduğunda 4 tür bağımsızlık gündeme gelir: Amaç bağımsızlığı, araç bağımsızlığı, finansal bağımsızlık, kurumsal bağımsızlık. Amaç bağımsızlığı, merkez bankasının amacının ne olacağının seçimiyle ilgilidir. Günümüzde pek çok merkez bankasının yasasında bankanın amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğu yazılı bulunuyor. Bu durumda merkez bankasının amaç bağımsızlığı gündemden düşer. Araç bağımsızlığı, merkez bankasının fiyat istikrarını sağlama amacına hangi araçları kullanarak varacağına ilişkin seçimin kendisinin karar vereceğini ifade eden bir bağımsızlıktır. Günümüzde merkez bankası bağımsızlığından genellikle araç bağımsızlığı anlaşılıyor. Finansal bağımsızlık, merkez bankasının finans kaynaklarını kendisinin belirlemesinin, siyasetin eline bakmamasının sağlanması anlamına geliyor. Finansal bağımsızlık olmadan ötekilerin sağlanması zordur. Kurumsal bağımsızlık, merkez bankası yöneticilerinin atanma, görevde kalma süresi gibi konuların açık ve net olarak yasayla belirlenmesi ve tartışmaya açık olmaktan uzak tutulması anlamına geliyor. Bu da yöneticilerin, siyasetten bağımsız kalabilmeleri için ön koşul olarak kabul ediliyor.
Mutlak üstünlük (Absolute Advantage)
Bir kişi, şirket ya da ülke bir ürünü diğer kişi, şirket ya da ülkeye göre daha az çaba ve kaynak harcayarak üretiyorsa o ürün açısından diğer kişi, şirket ya da ülkeye göre mutlak üstünlüğe sahip demektir.
N
Net Hata ve Noksan (Net Errors and Omissions)
Bir ülkenin dış dünya ile ekonomik ilişkilerini gösteren ödemeler dengesine ilişkin verilerin derlenmesinde ortaya çıkan hatalar ve eksikliklerin ödemeler dengesi tablosunda gösterildiği kaleme net hata ve noksan adı veriliyor.
Net hata ve noksan kalemi, ölçüm hataları ve tablodaki verilerin eksik veya fazla derlenmesinden kaynaklanır. Net hata ve noksan kaleminin oluşmasının nedenleri arasında şunları sayabiliriz: (1) Zaman uyumsuzlukları (İhraç edilmiş malın gidiş tarihiyle ihraç edilen mal karşılığında alınacak paranın gelişinin farklı dönemlerde olması gibi.) (2) Beyan yanlışlıkları veya hataları (Gümrük beyanlarındaki eksikler ya da yanlışlar gibi.) (3) Kayıt dışılıklar (Gelirlerin kayda girmemesi ya da finansmanın kayıt dışı olarak gerçekleştirilmesi gibi.) (4) Anketlerdeki ölçüm hataları (Turizm gelirlerinin belirlenmesinde uygulanan anketlerin gerçeği tam olarak yansıtamaması gibi.)
Niceliksel Gevşeme (Quantitative Easing, QE)
Merkez bankalarının piyasadaki para miktarını artırmak için tahvil ve bono satın alarak karşılığında piyasaya para arzetmelerine niceliksel gevşeme deniyor. Para politikasının bir aracı olarak kullanılan niceliksel gevşemenin amacı piyasadaki likiditeyi artırarak kredi verilmesini teşvik etmek ve bu yolla ekonomiye canlılık kazandırmaktır. İlk kez 2001 yılında deflasyon tehlikesine karşı Japon Merkez Bankası tarafından kullanılmış bir politika aracıdır. Küresel kriz sırasında Fed, İngiltere Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası tarafından faizi düşürmenin işe yaramadığı ya da faizi düşürecek imkan kalmadığı bir ortamda ekonomiyi canlandırmanın bir yolu olarak kullanılmıştır. Bu politika aracını şimdiye kadar en yaygın kullanan merkez bankası Fed olmuştur.
Nominal döviz kuru
Piyasada geçerli olan döviz kuruna nominal döviz kuru deniyor. Örneğin 20 Eylül Cuma 2013 gününde piyasaya bakarak geçerli kur 1 USD = 1,98 TL dediğimizde 1,98 nominal kuru gösteriyor.
Nominal faiz
Bankaların mevduata uygulayacaklarını açıkladıkları faiz nominal faizdir. Örneğin bir banka 1 yıl vadeli mevduata yüzde 5 faiz vereceğini açıklamışsa bu nominal faizdir. Bankaların açıkladıkları nominal faizden vade sonunda gelir vergisi stopajı yapılır. Mevduat sahibinin eline geçen faiz getirisi bu kesintiden sonraki tutardır. Bu tutara net nominal faiz deniyor.
[tab: O, Ö ]
O
Opsiyon İşlemi
Mal, döviz, menkul değer, faiz gibi bir varlığı belirli bir sürede sabit bir fiyattan satın alma ve satma hakkı veren yatırım aracıdır. Opsiyon sahibi, belli bir prim karşılığı satın aldığı opsiyon sözleşmesini, sözleşmede belirlenen süre içinde veya sonunda kullanma hakkına sahip olmaktadır. Opsiyon sahibinin, vade sonunda opsiyonu kullanma zorunluluğu yoktur. Opsiyon hakkını alan tarafın maksimum kaybı ödediği primdir. Opsiyon hakkını satan taraf ise bu prim kazancını elde etmektedir.
Orta Gelir Tuzağı
Bir ekonominin belirli bir kişi başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada sıkışıp kalması haline orta gelir tuzağı denir. Orta gelir tuzağı bir ekonomide kişi başına gelir düzeyinin belirli bir aşamadan öteye gidememesi ya da belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra durgunluk içine girilmesini, özetleyen bir yaklaşımdır.
Bu tanımda açık olmayan konu hangi gelir düzeyinin orta gelir düzeyi olarak kabul edilmesi gerektiği meselesidir. Orta gelir tuzağı yaklaşımı ilk kez ortaya atıldığında ABD’de kişi başına düşen gelirin yüzde 20’si ekonomiler açısından orta gelir düzeyi olarak kabul ediliyordu. Bugünkü ölçülere göre ABD’de kişi başına gelir kabaca 50.000 dolar düzeyinde olduğuna ve bunun yüzde 20’si 10.000 dolar ettiğine göre orta gelir düzeyinin karşılığı 10.000 dolar / yıl olarak ortaya çıkmaktadır.
Ortodoks Ekonomik Yaklaşım
Ortodoks sözcüğü, ekonomideki kullanımı itibariyle; “ana akıma uygun olan teori ve uygulamalar” anlamına geliyor.
Otomatik Stabilizatörler
Başlıktaki otomatik sözcüğünü Türkçe’de “kendiliğinden, kendi başına”, stabilizatör sözcüğünü “dengeleyici” olarak karşılamak mümkün. Buna göre otomatik stabilizatörün anlamı “kendiliğinden denge sağlayıcı (mekanizma)” oluyor.
Bu deyim daha çok kamu maliyesi ve maliye politikasında geçiyor. Enflasyon, deflasyon, durgunluk, daralma gibi ekonomik sıkıntı ya da krizlerde bunalımın daha da büyümemesi için kendiliğinde devreye giren bazı düzeltici mekanizmaları anlatmak amacıyla kullanılıyor.
Ö
Ödemeler Dengesi (Balance of Payments)
Bir ekonomide yerleşik olan kişilerin belirli bir süre (ay, üç ay ya da yıl) boyunca başka ekonomilerde yerleşik kişilerle yaptığı ekonomik işlemlerin kaydedildiği hesaplardan çıkarılan tablonun adıdır. Ödemeler dengesi 5 dengeden oluşur: Cari işlemler hesabı, sermaye hesabı, finans hesabı, net hata ve noksan, rezerv varlıklar. Bunların toplamı (çift kayıt sistemi gereği) sıfıra eşit olmalıdır.
Şimdi bu tanımın içinde geçen deyimleri tanımlayalım: Ekonomi; bir hükümet tarafından yönetilen coğrafi bölge, ülke anlamına kullanılmıştır. Yerleşik kişiler; bir ekonomide bir yıldan daha fazla süreyle devamlı ikamet eden, o ekonomi içinde faaliyette bulunan kişi ve kurumları ifade eder. Bu kişi ve kurumlar devlet (genel hükümet), parasal otorite (merkez bankası), bankalar, diğer sektörler, özel kişilerdir. Ekonomik işlemler; mal, hizmet ve gelirlerle ilgili işlemleri, finansal varlık ve yükümlülüklerle ilgili işlemleri, bir ekonomide yerleşik kişilerden diğer ekonomilerde yerleşik kişilere karşılıksız olarak reel ya da finansal kaynakların sağlandığı transferleri kapsar.
Özelleştirme
Özelleştirme dar anlamda kamu kesimi elinde bulunan şirket paylarının özel kesime aktarılması, geniş anlamda ise kamu kesimi tarafından yönetilen üretim birimlerinin yönetiminin özel kesime devri olarak tanımlanabilir.
Konuya dar tanım çerçevesinde yani kamu mülkiyetinin ya da şirket paylarının özel kesime aktarılması olarak bakarsak iki durumla karşılaşabiliriz: (1) Kamu kesimi, elinde bulunan bir şirketin mülkiyetini tümüyle özel kesime satarak devredebilir. Bu durumda o şirket artık özel kesim şirketi haline gelir. (2) Kamu kesimi elinde bulunan şirket paylarını (bir bölümünü ya da tamamını) özel kesime satarak devredebilir. Diyelim ki bir anonim şirkette özel kesim yüzde 49, kamu kesimi de yüzde 51 pay sahibi ise ve kamu kesimi yüzde 51 payını özel kesime satarak bu işletmeden çekilirse özelleştirme yapılmış olur. Buna tam özelleştirme diyebiliriz. Kamu kesimi yüzde 51 payının diyelim ki yüzde 31’ini satıp yüzde 20’sini kendisinde tutmaya ve yönetimde söz hakkını muhafaza etmeye devam ederse buna da kısmi özelleştirme diyebiliriz.
Konuya geniş tanım, yani şirket yönetiminin özel kesime devri olarak bakarsak farklı özelleştirme uygulamaları çıkabilir karşımıza: (1) Kamu kurum ve kuruluşlarının özel kesime kiralanması. Bu durumda kiralama süresi boyunca yönetim ve karar alma mekanizması özel kesime geçtiği için bunu süreli özelleştirme olarak tanımlamak mümkündür. (2) Bir mal ya da hizmetin üretim ve dağıtımını sağlamak üzere özel kişilere imtiyaz verilmesi. Örneğin kamu tekeli altında olan elektrik dağıtımı işinin bir özel şirkete imtiyaz olarak verilmesi halinde özelleştirme söz konusudur. (3) Yönetimin özel kesime devri. Bir şirketin mülkiyeti kamuya ait olarak kalmaya devam ettiği halde o şirketin yönetiminin özel kesime devri de özelleştirme olarak kabul ediliyor. Örneğin bir devlet üniversitesinin yemekhanesinin işletilmesi özel bir şirkete bırakılmışsa süreli bir özelleştirme söz konusu olmuştur. (4) Mal ve hizmet üretimindeki kamusal tekellerin kaldırılması. Türkiye için bunun en tipik örneği Tekel idaresinin örneğin rakı üretimi üzerindeki monopol hakkının kaldırılması olmuş, bu monopolün kaldırılmasıyla birlikte birçok özel kesim kuruluşu rakı üretimine girmiştir.
[tab: P ]
P
Para
Mal ve hizmetleri satın almaya, değer saklamaya ve değer ölçüsü görevi görmeye yarayan araca para denir. Bu tanıma göre paranın üç temel işlevi var: (1) Malların değiş tokuşuna aracılık etmek. (2) Değer ölçüsü görevi görmek. (3) Değer saklama görevi yapmak.
Para talebi yani insanların parayı tutma isteği üç nedenle doğar: (1) Günlük ihtiyaçlarını karşılamak. (2) Geleceklerini güven altına almak. (3) Spekülasyon yapmak.
Para Arzı
Bir ekonomide belirli bir anda mevcut para stokuna para arzı deniyor. Para tanımını dar tanımdan geniş tanıma göre sıraladığımızda karşımıza bazı ayrıntılı para arzı kavramları çıkıyor. Bu tanımlar ülkeden ülkeye biraz farklılık gösterse de işin özü aynıdır. Burada Türkiye’de kullanılan tanımları ele alacağım. Aşağıdaki tabloda yer alan para arzı tanımları en dar para arzı tanımından en geniş olanına doğru sıralanmış bulunuyor.
Para Arzı İçeriğinde bulunan parasal varlıklar Miktarı (2012, Milyar TL)
M0 Dolaşımdaki para – Banka Kasalarındaki Para 54,6
M1 M0 + TL ve YP Vadesiz Mevduat 167,4
M2 M1 + TL ve YP Vadeli Mevduat 731,8
M3 M2 + Repo ve Para Piyasası Fonları + Bankalarca İhraç Edilen Menkul Kıymetler 774,7
Para İkamesi: (bkz dolarizasyon)
Para Piyasası
Kısa vadeli, yüksek likidite taşıyan finansal araçların işlem gördüğü piyasaya para piyasası deniyor.
Para Politikası
Para politikası, merkez bankalarının bazı araçları kullanarak piyasadaki para miktarını etkileyerek piyasaya sürdüğü paranın istikrarını sağlamak amacıyla uyguladığı politikalar bütününe verilen addır.
Para Politikası Araçları
Para politikası denildiğinde üç grupta toplanabilecek alt politikalar anlaşılıyor. Birinci grupta dolaysız para politikası araçları yer alıyor. Bunlar: (1) Kredi tavanı, (2) Faiz denetimi, (3) Diğerleri. İkinci grupta dolaylı para politikası araçları yer alıyor: Bunlar: (1) Reeskont politikası, (2) Açık piyasa işlemleri (APİ), (3) Karşılıklar politikası. Üçüncü grupta enflasyon hedeflemesi yer alıyor.
Paradigma
Yunanca para (benzer) ve deiknunai (göstermek) kelimelerinden türetilmiş olan paradigmayı bir alandaki yazılı ve yazılı olmayan kuralların tümü, ya da daha basit biçimde, bir alandaki geçerli model olarak tanımlamak mümkün. Uzun süre yalnızca gramere yönelik teknik bir kavram olarak kullanılmış, sonra fizik bilimlerde kullanılmaya başlanmış, ancak yirminci yüzyılının ikinci yarısında Thomas Kuhn tarafından sosyal bilimlere de yayılarak bugünkü geniş çerçeveye oturtulmuş.
Paranın Dolaşım Hızı (Velocity)
Bir birim paranın kaç birim mal ya da hizmet alımında kullanıldığını ifade eder. M / GSYH formülüyle ifade edilir.
[tab: R ]
R
Rasyonel beklentiler (Rational Expectations)
Rasyonel beklentiler yaklaşımına göre insanlar geleceğe ilişkin beklentilerini ellerinde bulunan bütün açıklanmış verileri ve bilgileri en üst düzeyde kullanarak ve geçmişteki hatalarını tekrarlamayarak oluştururlar. Dolayısıyla uyarlanmış bekleyişler yaklaşımının öne sürdüğü gibi geçmiş deneyimlerinden yararlanarak geleceğe bakmazlar.
Reel döviz kuru
Reel döviz kuru, iki ülkenin para birimleri arasında geçerli olan nominal döviz kuruyla aynı mal ya da mal gruplarının bu iki ülkede geçerli satış fiyatlarının karşılaştırılmasıyla hesaplanan kurdur. Nominal döviz kurunun hangi oranda gerçekçi olduğunu gösterir.
Reel döviz kurunu tam olarak hesaplayabilmek için karşılaştırmaya esas alınan mal ya da malların iki ülkede de aynı standartla üretiliyor olması gerekir.
Reel döviz kurunu hesaplayabilmek için şöyle bir denklem kullanabiliriz:
ReR = e (P/P*)
Bu denklemdeki harflerin anlamları da şöyle:
ReR: Reel Döviz Kuru
e: Nominal (geçerli olan döviz kuru)
P: İlgili malın karşılaştırmaya konu ülkedeki yerel para cinsinden fiyatı
P*: İlgili malın baz alınan ülkedeki fiyatı
Reel efektif döviz kuru endeksi (REK)
Nominal efektif döviz kuru (NEK), belirli bir kriter gözetilerek seçilmiş çift taraflı nominal kurların uygun bir ağırlıklandırma yöntemi kullanılarak elde edilmiş ortalamasıdır. Reel efektif döviz kuru (REK) ise, NEK’in ülkeler arasındaki göreli fiyat veya maliyet farklarıyla düzeltilmiş halidir. REK, ülkeler arasındaki göreli fiyat veya maliyet gelişimi hakkında bilgi içermekte ve dolayısıyla ekonomilerin rekabet güçlerinin değerlendirilmesinde kullanılan anahtar makroekonomik göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir.
Reel Faiz
Net nominal faizden enflasyonun etkisinin giderilmesi yoluyla hesaplanan faizdir. Burada hesaba katılması gereken enflasyon oranı paranın yatırıldığı anda geçerli olan enflasyon oranı değil, dönem sonunda geçerli olması beklenen enflasyon oranıdır. Buna “beklenen enflasyon” deniyor.
Reel faiz şöyle bir formülle hesaplanır: Reel faiz = (1 + Net Nominal Faiz) / (1 + Beklenen Enflasyon) -1
Resesyon
Resesyon ekonomide küçülme halidir. Bununla birlikte ekonomide bir çeyreklik dönemde yaşanacak bir küçülme hali resesyon olarak tanımlanmamaktadır. Genel olarak ekonomik faaliyetlerin daralması, küçülmesi olarak ifade edilse de son yıllarda çok daha spesifik bir tanımlama getirilmiştir. Buna göre eğer bir ekonomide üst üste iki çeyrek GSYH küçülmesi yaşanmışsa o ekonomide resesyon söz konusu demektir.
Reyting ya da Kredi Değerliliği Ölçüsü
Bir ülke ya da şirketin kredi değerliliğinin ölçülmesine reyting (rating), bu ölçme işlemini yapan kuruluşlara da reyting kuruluşu deniyor. Başlıcaları Standard and Poor’s (S&P), Moody’s ve Fitch olan reyting kuruluşları, ülkeler için kredi ölçümlemesi yaparlarken (sovereign rating) ekonomik durum, siyasal durum ve riskler, yönetim riskleri gibi unsurları ele alıyorlar ve buna göre notlama yapıyorlar. Farklı reyting kuruluşlarınca reytinglerde farklı notasyonlar kullanılmakla birlikte en çok kullanılan ve en fazla bilinen reyting notlaması büyük harflerle yapılan notlamadır. Buna göre en yüksek not AAA ve en düşük not D’dir (default yani iflas.) Bu notlar arasında yer alan öteki notlar AA, A, BBB, BB…C diye alt bölümlere ayrılır. Ayrıca bu harflerin sonuna olumlu olumsuz yönde ayırımlar yapmak amacıyla artı ya da eksi işaretleri ve parantez içinde olumlu, olumsuz, durağan gibi açıklamalar yazılabiliyor. Moody’s, bu notasyon yerine büyük ve küçük harflerden oluşan bir notasyon kullanıyor. Örneğin Moody’s jargonunda AAA’nın karşılığı Aaa’dır. Yine Moody’s artı veya eksi işareti yerine sayı yerleştirmektedir (Baa3 gibi.)
Reyting kısa ve uzun vade için farklı değerler taşıyabilir. Kısa vadeli reyting, bir borçlunun bir yıl içinde temerrüt olasılığını ölçmeyi hedeflerken, uzun vadeli reyting, borçlunun ömür boyu durumunu değerlendirmeye yönelen değerlendirmedir. Ayrıca bir ülkenin kendi parası cinsinden ve yabancı paralar cinsinden borçlanma yeteneğini test eden farklı reytingler söz konusudur.
Rezerv opsiyon mekanizması ve rezerv opsiyon katsayısı (ROK)
TCMB, bankaların TL olarak yatırmak zorunda oldukları zorunlu karşılıkların bir bölümünü döviz ya da altın cinsinden yatırmalarına izin veriyor. Bu, bankalar için bir zorunluluk değil bir opsiyon yani bir alternatif. Bu uygulamaya rezerv opsiyon mekanizması deniyor. Örneğin bir ay vadeli 91 TL mevduat alan bir banka bu paranın karşılığında TCMB’ye isterse (91 x 0,11 =) 10 TL ya da isterse bunun 4 TL’lik bölümünü TL ve kalan 6 TL’lik bölümünü USD veya Euro olarak yatırabiliyor. Bu kalan 6 TL’lik (ya da yüzde 60’lık) bölüm için TCMB, bankalara yukarıda değindiğimiz alternatifi kullanma hakkını veriyor. Bu uygulamayı seçen bankalar yatıracakları döviz tutarını hesaplarken Rezerv Opsiyon Katsayısını (ROK) uyguluyorlar.
[tab: S, Ş ]
S
Saç Traşı (Haircut)
Herhangibir varlığın teminat olarak kullanılması halinde alabileceği değer ile piyasa değeri arasındaki farka saç traşı deniyor.
Satınalma Gücü Paritesi (SAGP ya SGP)
Satınalma gücü paritesi (SAGP) ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını ortadan kaldırarak farklı para birimlerinin satın alma güçlerini eşitleyen bir değişim oranını ifade ediyor.
Bir kilogram domatesin ortalama olarak Türkiye’de 2 TL, ABD’de ise 2,5 dolar olduğunu varsayalım. Bu durumda yıllık geliri 10.000 dolar olan bir Amerikalı yılda (10.000 / 2,5 =) 4000 kg domates alabilir. Aynı miktar domatesi alabilmesi için bir Türk’ün yıllık gelirinin 8.000 TL olması yeterlidir. 1 dolar 1,8 TL’ye eşit ise Amerikalının geliri (10.000 x 1,8 =) 18.000 TL’ye, Türk’ün geliri ise (8.000 / 1,8 =) 4.445 dolara eşit olmaktadır. Amerikalı Türkiye’ye gelir de parasını TL’ye çevirirse bu parayla (18.000 / 2 =) 9.000 kg domates alabilir. Buna karşılık Türk, ABD’ye gider de parasını dolara çevirirse bu parayla (4.445 / 2,5 =) 1.778 kg domates alabilir.
Satınalma gücü paritesi bu iki kişinin ikisinin de gelirini kendi ülkesinde harcadığı varsayımını yapar. Bu durumda Amerikalı 10.000 dolarıyla, Türk ise 8.000 TL’siyle aynı miktar (4.000 kg) domates alabilmektedir. Bu durumda satınalma gücü paritesi şöyle formüle edilir: SAGP (Türkiye / ABD) = 2 / 2,5 = 0,8 TL / Dolar
Buna göre bir kg domates için ABD’de 1 dolar ödemek gerekirken Türkiye’de 0,8 dolar ödenmesi gerekmektedir.
Burada konuyu basitleştirmek amacıyla yalnızca tek bir mal (domates) için yaptığımız bu hesaplama çok sayıda mal ve hizmetin bulunduğu bir sepet için yapıldığında karşımıza genel bir satınalma gücü oranı çıkar ve bu oranı gelire uyguladığımızda satınalma gücü paritesine göre gelir hesabına ulaşmış oluruz.
Slumpflasyon
Bir ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi küçülüyorsa o ekonomide slumpflasyon (enflasyon içinde küçülme) hali var demektir.
Stagflasyon
Bir ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyorsa o ekonomide stagflasyon (enflasyon içinde durgunluk) hali var demektir.
Sterilizasyon
Sterilizasyon, ekonomi bilimine tıp biliminden geçmiş bir deyim. Tıpta sterilizasyon, bir cismin içindeki ya da üzerindeki mikropları bir takım temizleyici maddeler aracılığıyla temizlemek, etkisiz hale getirmek anlamına geliyor.
Ekonomi biliminde sterilizasyon, cari açık ya da fazlanın para arzındaki değişimler aracılığıyla yaratabileceği olumsuz etkileri gidermek ya da en aza indirebilmek için yürütülen para politikası uygulamaları için kullanılıyor. Bunun son dönemlerde Türkiye açısından en önemli yansıması ihtiyaçtan fazla gelen dövizin TL üzerinde yarattığı değerlenme baskısıdır. TCMB, bu baskıyı önleyebilmek için sterilizasyon politikası uyguluyor.
Stres Testi
Ekonomide olumsuz gelişmelerin ortaya çıkması halinde finans kuruluşlarının bu gelişmelere karşı koyabilmek için yeterli miktarda sermaye bulundurup bulundurmadığının tespiti için uygulanan bir testtir.
Sukuk
Sukuk, Arapça’da sakk’ın çoğuludur. Sakk, finansal sertifikaları ifade eder görünse de yaygın kullanımda tahvil ya da bononun İslamdaki karşılığıdır. Yaygın kullanımda sukuk yanlışlıkla sakk’ın yerini almış ve tekil ya da çoğul ayrımına bakılmaksızın bu enstrümanın genel adı haline gelmiştir.
Faizli tahvil ödünç paraya karşı verilen bir çeşit ödeme sözünün kağıda dökülmüş halidir. Vadesi geldiğinde alınan ödünç para tutarıyla birlikte kullanım bedeli olarak bir faiz ödenir. Ya da faiz belirli bölümlere bölünüp ayda bir, üç ayda bir ya da altı ayda bir ödenir. Vade sonunda borcu alıp tahvili ihraç eden, borcu faiziyle birlikte ödeyip tahvilini geri alır ve işlem tamamlanmış olur.
Swap İşlemi
İki tarafın birbirlerine belirli süreler sonunda ödeme taahhütlerini içeren bir sözleşmedir. Sözleşmenin temel unsurları arasında, el değiştirecek varlık veya varlıkların tanımı, her bir varlığa uygulanacak sabit veya değişken faiz oranı ve ödeme tarihleri sayılabilir. Swap piyasasında ağırlıklı olarak para ve faiz swapları yapılmaktadır.
[tab: T ]
T
Tarife Dışı Engeller (Non Tariff Trade Barriers)
Gümrük tarifesi (yani gümrüklerde uygulanan vergi sistemi) dışında, uluslararası mal ve hizmet akımlarının serbest ticaret koşulları çerçevesinde gerçekleşmesine engel olan her türlü araç ve politikaya tarife dışı engeller (nontariff trade barriers) adı veriliyor. Bunlardan bazıları ihracatta kendi ürünlerini teşvik ederek pazar ele geçirmeye çalışan ülkelere ya da firmalara karşı uygulandığı için serbest ticaret koşullarına engel gibi görünse de rekabet koşullarını sağlamaya ve haksız rekabeti önlemeye yönelik önlemler olarak değerlendiriliyor.
Tarife dışı engeller olarak şunları sayabiliriz: (1) Kotalar, (2) Gönüllü ihracat kısıtlamaları, (3) İthalatta ek vergi uygulaması (surcharge), (4) Dengeleyici vergi (counterweiling tax), (5) İthalatın zorlaştırılması, (6) Anti damping, (7) Serbest ticaret anlaşmaları, (8) Diğerleri (Devletin dış ticarete müdahale politikası yoluyla bazı belirli mallarda dış ticarette tekel oluşturması ve bu malların ticaretini doğrudan kendi yürütmesi, selektif dolaysız vergiler, işletmelerin faaliyetlerini kısıtlayıcı uygulamalar, yabancı yatırımlar üzerindeki denetimler, uluslararası emek ve sermaye hareketlerini kısıtlayıcı politikalar, selektif parasal kontroller ve ayırımcı döviz kuru politikaları, selektif dahili yardımlar.)
Taylor Kuralı
ABD’li iktisatçı John Taylor tarafından geliştirilmiş olan ve kendi adını taşıyan bir para politikası kuralı. Buna göre merkez bankalarının kısa dönem borç verme faiz oranlarını, gerçekleşen gayrisafi yurtiçi hasıla ve potansiyel gayrisafi yurtiçi hasıla arasındaki fark ile gerçekleşen enflasyon ve hedeflenen enflasyon oranı arasındaki sapmalarla aynı yönde değiştirmesi gerekiyor.
Tobin Vergisi
Tobin Vergisi ülkeye yatırım amacıyla gelen yabancı kaynakların uzun süre kalmasını sağlamak için uygulanan bir vergidir. Ülkeye faiz geliri elde etmek üzere gelen yabancı paralar için örneğin 6 aydan kısa sürede geri gidenlere, ülkede kaldığı sürece elde ettiği faiz ya da benzeri gelir üzerinden yüzde 2 – 3 ek vergi uygulanması halinde bu ek vergi Tobin Vergisi olarak adlandırılıyor.
Toksik Varlıklar
Olumsuz bir gelişme halinde büyük ölçüde değer kaybı yaşayan finansal varlıklara toksik varlık deniyor. Küresel kriz süresince ABD’de birçok varlık toksik varlık haline dönüşmüştür.
Troika
Euro alanında ortaya çıkan borç krizi sırasında üye ülkelere yönelik olarak düzenlenen kurtarma paketlerinin hazırlanması ve uygulanmasını yürüten üç kuruluşun (Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF) oluşturduğu gruba verilen isim.
Türev Ürünler (Derivatives)
Getirisi, başka bir değerin getirisine bağlanmış yani başka bir değerin getirisinden türetilmiş araçlara türev ürün adı veriliyor. Türev ürünler denildiği zaman forward, swap, opsiyon ve yapılandırılmış ürünler anlaşılıyor. Bu ürünlerin en önemli özelliği, zaman içinde fiyat dalgalanmaları nedeniyle değerleri değişkenlik gösteren ürünlere bir çeşit denge getirmesidir. Bu değerlere yatırım yapanlar riskten korunmak veya daha düşük risk alarak getiri elde etmek amacını güdüyor.
[tab: U, Ü ]
U
Uluslararası Yatırım Pozisyonu
Bir ülkede yerleşik kişilerin yurtdışında yerleşik kişilerden olan finansal alacakları ile rezerv varlıklarının ve yurtdışında yerleşik kişilere olan finansal yükümlülüklerinin belirli bir tarihteki stok değerini gösteren tablodur. Toplam uluslararası finansal varlıklar ve rezerv varlıklar ile toplam uluslararası finansal yükümlülüklerin farkı net uluslararası yatırım pozisyonu olarak adlandırılır. Başka bir deyişle, net uluslararası yatırım pozisyonu, ülkenin, yurtdışından finansal alacakları ve rezerv varlıklarıyla, yurtdışına olan finansal borçları arasındaki farkı gösterir. Net pozisyon pozitif veya negatif olabilir.
Uyarlanmış Beklentiler (Adaptive Expectations)
İnsanların geleceğe ilişkin beklentilerini geçmiş deneyimlerine bakarak oluşturduklarını öne süren yaklaşım. Rasyonel beklentilerin zıttı.
[tab: V ]
V
Varlık Vergisi (Servet Vergisi)
Kişilerin sahip oldukları varlıklar (servetler) üzerinden alınan vergiye varlık vergisi deniyor. Türkiye’de 1942 – 1944 yılları arasında ağırlıklı olarak azınlıklara uygulanan vergi. Dünyada uygulaması pek kalmamış olan bu uygulama küresel krizden sonra yeniden tartışma alanına çıkarıldı.
Verimlilik
Verimlilik, belirli bir zaman aralığında bir birim girdi ile ne kadar ürün elde edildiğinin oranıdır. Eğer konu işgücünün verimliliği ise o zaman yıllık üretimi bir yılda işgücünün çalıştığı süreye bölerek işgücünün yıllık verimliliğini hesaplayabiliriz. Bir yıldan ötekine bu orandaki artış ya da azalış da bize işgücü verimliliğindeki değişimi gösterir.
[tab: Y, Z ]
Y
Yapılandırılmış Finansal Ürünler (Structured Financial Products)
Değişik ürünlere veya koşullara dayalı olarak getiri ya da koruma seçeneklerinin farklılaştırılması sonucu oluşturulan, doğası gereği geliştirilmesinde ve farklılaştırılmasında herhangi bir sınırın bulunmadığı ürünlerdir. Ürünün en büyük avantajı İhtiyaç ve beklentilere göre kişiye özel yapılandırılabilir olmasıdır. Risk düzeyi, getirisi sabit olmayan yatırım araçlarına göre daha düşük olmakla birlikte sabit getirili ürünlere görece daha fazla risk taşımakta ve anapara kaybı da dâhil olmak üzere çeşitli riskleri bünyesinde barındırmaktadır.
Yapısal Reform (Structural Reforms)
Bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir. Ekonomi dışından bir örnek vereyim. Diyelim ki İstanbul’u olası bir depreme karşı daha güçlü bir hale getirmek istiyorsunuz. O zaman eskiden depremlere dayanıklı olarak yapılmamış yapıları yıkıp depreme dayanıklı yapılar yapmanız gerekir. Bu, hem zaman alacak hem de pahalıya çıkacak bir dönüşümdür. Ama tamamlandığında hem kentin görünümü güzelleşecek hem de depremlere dayanıklılığı artacaktır. Ya da ağır çalışan adalet sistemini hızlandırmak için mahkeme sayısını artırmak hukuk alanında bir yapısal reform olarak değerlendirilebilir.
Diyelim ki sürekli açık veren bir sosyal güvenlik sistemi söz konusu. Örneğin her ay sisteme üye olanlardan 100 lira prim toplanıyor ve bu gelir faiz hesaplarında ya da tahvil getirisinde nemalandırılarak 110 liraya çıkarılıyor. Buna karşılık yine diyelim ki sistemden sağlık gideri ve emeklilik maaşı alanlara da ayda 130 lira ödeniyor. Bu durumda sistem her ay 20 lira açık veriyor demektir. Bu açığı kapamanın üç yolu var: (1) Üyelerden alınan primleri artırmak, (2) Emekli maaşlarını ve sağlık sigortası katkılarını düşürmek, (3) Borçlanmak. Borçlanmak geçici bir çözümdür ve bazen de sorunu ağırlaştırabilir. O halde kalıcı çözüm için ilk iki önlemi almak gerekecektir. Bu önlemler sıkıntı yaratacak önlemlerdir ama sosyal güvenlik sisteminin iflas etmemesi için alınması şarttır. Bu düzenlemelere “yapısal reform” diyoruz.
Türkiye’nin ihtiyacı olan ekonomik yapısal reformların en önemlileri üç başlıkta toplanabilir.
(1) Büyümenin ithalâta bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi. Bunun iki yolu olabilir: İç tasarrufları artırmak veya üretimin ithalâta dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmek. Her ikisi de zaman alıcı ve biraz can acıtıcı önlemleri gerektirse de tıpkı deprem önlemi gibi mutlaka yapılması gereken şeylerdir. Eğer bu iki önlem alınıp da yapısal reform yapılamıyorsa o zaman tek çare büyüme hızını potansiyel büyüme düzeyi olan yüzde 5’lere düşürmektir.
(2) Vergi sisteminin dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılıp dolaysız vergilere ağırlık veren bir yapıya dönüştürülmesi. Bu değişiklik öncelikle adil bir vergilemenin yerleştirilebilmesi için gereklidir. Çünkü dolaylı vergiler düşük gelirliden oransal olarak daha yüksek vergi alınmasına yol açar. Değişikliğin yapılması ayrıca ithalâta bağımlı vergi geliri artışlarından uzaklaşmamızı sağlayacağı için önemlidir. Bir başka yararı da kayıt dışılığı önlemesinde görülecektir.
(3) Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması. Enerjimizi dışarıdan ithal ettiğimiz için cari açığa olumsuz katkı yapan bu ithalât kalemini azaltıcı önlemleri almamız gerekiyor.
Bunlara daha birçok konu eklenebilir. Yalnız ekonomi alanında değil eğitimden adalete kadar birçok konuda yapısal reformlara ihtiyacımız var. Ama hemen başlamak için bu üç alan bence doğru bir başlangıç olabilir.
Z
Zorunlu Karşılıklar (Rezerve Requirements)
Merkez bankasının kabul ettikleri mevduat ve benzeri kaynaklar karşılığında bankaların Merkez Bankasında tutulmasını zorunlu kıldığı miktarlardır.
Kaynak: Mahfi Eğilmez