Katılım bankacılığı, faizsizlik prensiplerine göre çalışan, bu prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini gerçekleştiren, kar ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp, ticaret, ortaklık ve finansal kiralama yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modelidir.Katılım bankası nedir? Katılım bankası ise katılım bankacılığı esaslarına göre faaliyet gösteren bankalardır.
İsimlerindeki “katılım” sözcüğü yapılan bankacılık türünün kar ve zarara katılma prensibine dayalı bir bankacılık olduğunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu bankalar, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşırlar. TL, USD ve EUR bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, kurumsal finansman desteği, bireysel finansman desteği, finansal kiralama, kâr veya zarar ortaklığı yöntemleriyle değerlendirilir.
Katılım Bankacılığı Kredi Modeli
Katılım bankacılığı en temel prensibi olan ‘Faizsizlik Prensibi’ esas alınarak katılımcılarına kar-zarar esasına göre gelir sağlamayı hedeflenmektedir. Kredi talep edenlere direkt olarak anaparayı ödemek yerine, leasing diye tabir ettiğimiz müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcıdan peşin alıp kendisine vadeli satmak, kiralamak veya iş sahibiyle proje bazında ortaklık oluşturmaktır.
Esas itibariyle faiz, ödünç verilen paranın vade sebebiyle miktarı önceden belirlenmiş sabit bir fazlalıkla geri ödenmesinin şart kılınmasından doğar. Klasik bankalar tasarruf sahiplerinden başta belirlenen faiz oranı karşılığında para toplamaktadır. Katılım bankalarında ise toplanan fonlarınsahiplerine belli bir gelir taahhüdünde bulunulmadığı gibi yatırılan anaparanın garantisi dahi yoktur.
Diğer önemli bir fark ise, katılım bankalarında nakit kredi sistemi olmamasıdır. Reel ekonomik faaliyetlerin ve tamamıyla mal alım satımı ile faturalı ve kayıtlı işlemlerin finanse edilmesi söz konusudur.
Peki neden katılım bankacılığına ihtiyaç duyuldu?
Bilindiği üzere dünya nüfusunun %23’ünü islam dinine mensup insanlar oluşturmaktadır. Faiz hassasiyeti bulunan kesimlerin tasarruflarının değerlendirilmesi ve finansman ihtiyaçlarının karşılanması için bir alternatif gerekliliği ortaya çıkmasıyla birlikte, değişen dünya şartlarında finansal yapının dışında kalmanın mümkün olmadığından bir çok islami kuralların geçerli olduğu ülkede bu sistem benimsenmiştir. İslami bankacılığının modern anlamda ilk örneği 1963 yılında Mısırda Mit Ghamr Tasarruf Bankası ile başlamıştır ve diğer nüfusunu müslümanların oluşturduğu ülkelerde de hızla yayılmıştır.
Muhafazakar kesimlerin daha fazla ilgi gösterdiği bu sistemde yalnızca islami kesimler değil ihtiyat sahibi bireylerin yönelmesi de muhtemeldir. Türkiyede de bu sebeplerden Albaraka Türk, Bahreynli Al Baraka Bankacılık Grubu tarafından kurulan, faizsiz bankacılık yapan özel bir finans kurumu. 1985 başında faaliyete geçti. Batılı bir çok Uluslar arası banka da bünyesinde faizsizlik prensibiyle çalışan birimler kurmuşlardır; bunlara örnek olarak; Citibank, HSCB, Union Bank of Switzerland, Kleinwort Benson, ANZ Grindlays, Goldman Sachs gibi müesseseler sayılabilir.
Katılım bankaları Kar Payı olarak nitelendirdikleri getirileri nasıl elde ediyor? Bu oranlar piyasa faiz oranlarıyla neden orantılı oluyor?
Her ne kadar faizsiz kazanç esasında çalışsalar da bu bankaların da gelir elde etme gereklilikleri vardır. Hiç kimse parasını karşılığında bir getiri olmadan riske atmaz. Katılım bankacılığında da diğer bankacılık türlerinde olduğu gibi verilen miktarın üstünde bir para geri talep edilmektedir.
Fakat bu kazanç paraya değil bir mal alım satımına konu olduğu için İslam din otoritelerinden alınan fetvalardan hareketle faizsiz kazanç olarak nitelendirilir. Piyasadaki faiz oranlarıyla genelde doğru orantılıdır fakat faiz oranları gibi önceden kesin değildir çünkü kar ve zarar oluştuğunda net rakam ortaya çıkar. Bankaların referans olarak gösterdikleri getiri oranları önceki dönemlere ait gerçekleşmiş getirilerdir. Bu sistemde risk katılım bankalarınca minimize edilmiş olsa da kar elde edilmedikçe bir risk söz konusudur. Bu risk malın alınıp daha düşük fiyata satılmak zorunda kalınmasından değil kredi talep eden kesimin ödeme güçlüğüne düşmesinden kaynaklanmaktadır.
Genellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) tercih ettiğinden ekonomik risklere karşı daha kırılgan bir kesimi kapsamaktadır. Katılım bankalarındaki mevduatlarda da diğer mevduatda olduğu gibi 100.000TL kadar TMSF garantisi olması ve BDDK tarafından denetime tabi olması sisteme güveni artırmaktadır.
Katılım Bankaları başka hangi hizmetleri vermektedir?
Diğer ticari bankalardan mevduatın toplanması, değerlendirilmesi ve sağladıkları getiri bakımından farklılık göstermekle birlikte, katılım bankaları; özel cari hesaplar, teminat mektubu verme, akreditif açılması, çek karnesi verilmesi, çek ve senetlerin tahsile alınması, ihracat akreditiflerinin ihbar ve teyit edilmesi, seyahat çeki verilmesi, döviz alım satım işlemleri, yurtiçi ve yurtdışı havale ve transfer işlemleri, kredi kartları, telefon, elektrik, doğalgaz ve su faturası tahsilatları, sosyal güvenlik ve vergi ödemelerine aracılık edilmesi, alternatif hizmet kanalları (ATM, telefon bankacılığı, internet bankacılığı,..) gibi hizmetleri sunmaktadırlar.
Türkiye’de Katılım Bankacılığının durumu nedir?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre 2021 yılı itibariyle 682 milyar 564 milyon aktif büyüklüğüyle bankacılık sisteminin içindeki payı %7.6’dır.
Bu rakamlar gösteriyor ki katılım bankaları son sürat büyümelerini sürdürüyor ve bankacılık sektöründa ağırlıkları gittikçe artıyor. Faizsiz alternatif yatırım araçları üretmek iddiasıyla piyasada hızlı bir yükseliş gösteren katılım bankalarının geleceği kendilerini topluma ne kadar anlatabildikleri ile doğru orantılı şekilleneceği kanaatindeyiz.
Yazarlar :İbrahim KILIÇLIOĞLU – Mahmut ARGIN
Güncelleme: Mesut AYVALI
Ben bu konuları , kendi çapımda uzun uzun incelemeye ve araştırmaya çalıştım.Faizsiz bankacılık sistemi göz boyamaktan başka bir şey değildir. Bir takım ticari faaliyetler icra edilerek sözüm ona faiz devreden çıkarılmaya çalışılmaktadır.Neticede ödenen kara bakıyorsunuz , piyasadaki faiz seviyesinden farklı değildir. Kaldı ki diğer bankalar da sadece kredi alıp vermiyor ki ! Kredi vermenin yanında bir takım ticari ve finansal faaliyetlerde de bulunuyorlar . Ayrıca bu bankalardan kredi alan insanlar da aldıkları parayı bir takım yatırım ve ticari faaliyetlerde kullanarak kazanç sağlıyorlar ; bu kazançlardan haliyle mevduat sahibi de az veya çok payına düşeni alacaktır .Buna faiz değil de kazanç payı desek ne olur ! Bir diğer konu da yukarıda da temas edildiği gibi bu katılım bankalarının kar payını , piyasadaki faiz seviyesinde tutarak kendi kazançlarını yüksek tutmalarıdır ; bunu kontrol eden bir denetim sistemi var mıdır ,yoktur ! Kaldı ki islamiyetin ortaya çıktığı ve faizin yasaklandığı ortam ve şartlarla bu günün modern bankacılık sistemi aynı şey mi ! Hiç alakası var mı ; o zaman uygulanan kural , faiz değil ‘riba ‘ denilen ve sonu kişinin köle olmasına kadar varan bir tefeciliktir ! Kur’anı Kerimde orijinal olarak 7 ayette bu ‘ riba’dan bahsedilir ve kesinlikle faiz ifadesi geçmez ama Türkçe meallerine bakın hiç birinde riba geçmez hep faiz geçer ! Hiç bir din alimi cesaret edip bu farkı ortaya koymaz, ” ne olur ne olmaz bu şüpheli bir konudur en iyisi hepsine faiz diyelim ” düşüncesiyle bu yasak ortaya çıkmıştır ! Ancak bu konuda rahmetli Yaşar Nuri Öztürk daha gerçekçi bir yoruma sahiptir . Bu yasakçı hocalar ,yastık altında döviz ve altın biriktirmenin ne kadar haram ve günah olduğunu niye söylemezler ! Bu konudaki günah da bence onlara yeter de artar bile .Selamlarımla
Güzel açık ve net bir açıklama teşekkürler
Çok bilgilendirici bir çalışma olmuş. Tebrik ederim.