Enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının genel seviyesini artıran ve dolayısıyla alım gücünü düşüren orana denir. Merkez bankaları, ekonomiyi sorunsuz bir şekilde çalışır halde tutmak için enflasyonu sınırlamaya ve deflasyona son vermeye çalışırlar.
Enflasyon sonucunda bir birim paranın satın alma gücü düşer. Örneğin enflasyon oranı yıllık %10 ise 1 TL’ye üretilen bir ekmeğin maliyeti bir sonrası sene 1.10 TL’ye mal olacaktır. Mallar ve hizmetle satın almak için daha fazla para gerektirdiğinden, o paranın örtülü değeri düşer. Enflasyon sadece belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artış göstermesidir. Örneğin Türkiye’de 2000 yılında 0.15 TL’ye satılan 250 gram ekmeğin 2017 yılında 1.25 TL’ye satılması enflasyonun alım gücünü zaman içinde ne denli azalttığının net bir göstergesidir. Enflasyon hesaplaması ise ülkemizde Tüketici Fiyatları Endeksi ile yapılır.
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir.” – TCMB
Hedef enflasyon oranı olarak kabul edilen fiyat istikrarı ise kişilerin yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon oranının sürekliliğini ifade eder.
İlginizi Çekebilir: Tüketici Fiyatları Endeksi – TÜFE Nedir?
Bir diğer örnek olarak; 2000 yılında 100 TL’ye doldurulan bir alışveriş sepeti, 2017 yılında ise 987.57 TL’ye dolmaktadır. Kaynak: TCMB Enflasyon Hesaplama Aracı
Yapısal reformların tamamlandığı ve yapısal problemleri olmayan ülkelerde Merkez Bankaları, doğru enflasyon hedeflemesi yapabilmek için çekirdek enflasyon verilerine odaklanırlar. Çekirdek enflasyon verilerinde enerji ve gıda gibi volatil olabilen sektörler yer almaz. Dış etkenler, bu tür malların fiyatlarını etkileyebileceğinden genel enflasyon oranını yansıtmayacaktır. Bu endüstrileri enflasyon verilerinden kaldırmak enflasyonun durumunu daha doğru bir şekilde ortaya koymaktadır.
Enflasyonun Kaynakları Nelerdir?
Enflasyonun iki temel kaynağı vardır. Bunlar;
- Talep Yönlü Enflasyon
- Maliyet(Arz) Yönlü Enflasyon
Talep Enflasyonu
Talep enflasyonu genellikle para arzının artmasının tüketimi artırması sonucu ortaya çıkar. Üretilen ve piyasaya sürülen mal ve hizmetlerin, talebi karşılayamaması sonucu fiyatlar yükselir. Yani para arzının, paraya olan talepten daha fazla artmasının enflasyona yol açar.
Karşılıksız para basılması yoluyla artırılan para arzı, bireylerin tüketim talebini artırırken üretimin aynı hızda artırılması mümkün değildir. Bununla birlikte bireyler sınırlı sayıda üretilen mal ve hizmet için daha çok para ödemeyi kabul ederler. Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi para arzı artışları da enflasyonu beraberinde getirir.
“Para arzını artırmak çok fazla tatlı yemek gibidir; yerken kendinizi iyi hissedersiniz. Bunun faturası ise sonradan çıkar” – Paul Krugman
Talebin yüksek olması sonucu, bu talebi karşılamaya yönelik üretim kapasitelerini artırmak isteyen üreticiler yeni yatırım yaparlar. Yatırımlarında yeni maliyetlere katlanır ve bunu maliyetlere yansıtmak isterler. Bu gibi durumlarda talep enflasyonu maliyet enflasyonunu doğurur.
Maliyet Enflasyonu
Mal ve hizmet üretiminde kullanılan madde, işgücünün maliyeti ve vergi gibi yükümlülüklerin artması sonucunda fiyatlar genel seviyesinin yükselmesi durumudur. Üretilen mal ve hizmetin maliyetini artırıcı her türlü unsur bu konu kapsamında değerlendirilebilir.
Yüksek Enflasyonun Tarihsel Örnekleri
Bugün; dünya üzerinde az para birimi altın veya gümüş ile tamamen desteklenmektedir. Çoğu dünyadaki para birimleri itibari para(altın, gümüş vb. karşılığı olmayan para) olduğundan, para arzı siyasi nedenlerle hızla artıp enflasyona neden olabilir. En ünlü örnek, 1920’lerin başında Alman Weimar Cumhuriyeti’ni vuran hiperenflasyondur. Birinci Dünya Savaşı’nda zafer kazanmış olan ülkeler, ödenemeyen tazminatlar talep ettiler. Almanya da para basarak döviz almaya ve borçlarını ödemek için kullanmaya kalkıştı. Bu politika, Alman Markının hızla develüasyonuna(değer kaybetmesine) ve ülkeye enflasyon getirmesine yol açtı. Almanya vatandaşları ise artan enflasyondan endişelenerek ellerindeki tüm paralarla alışveriş yapmak istemeleri süreci daha da şiddetlendirdi. Durum şöyle ki Almanya’da 1918 yılında ekmek fiyatı 1 mark iken Kasım 1923’te 200.000.000.000 mark oldu. Benzer durumlar 1990’da Peru’da ve 2007-2008’de Zimbabwe’de meydana geldi.
Enflasyon ve 2008 Küresel Durgunluk
Merkez bankaları, enflasyonu kontrol altında tutmak için para politikası araçlarını kullanmayı bu tür olaylardan öğrenmeye çalıştılar. 2008 finansal krizinden bu yana, ABD Federal Reserve faiz oranlarını sıfıra yaklaştırdı ve kantitatif gevşeme olarak bilinen – şimdi durdurulan – bir tahvil alım programı izledi. Programın eleştirmenlerinden bazıları ABD doları cinsinden enflasyonda bir artışa neden olacağını iddia etti ancak enflasyon 2007’de zirve yaptı ve önümüzdeki sekiz yılda istikrarlı bir şekilde azaldı.
Amerika’da para basmanın enflasyona veya aşırı enflasyona neden olmamasının çok karmaşık nedenler var; en basit açıklama ekonomik durgunluğun güçlü bir deflasyonist ortamda olması ve alınan kantitatif kolaylaştırıcı önlemler(quantitive easing) etkilerini hafifletti.