Merkez Bankaları, para politikası ile para arzını ve faizi değiştirerek direk olarak kendi ülkesinin parasının değerini ve bazen diğer para birimlerini bile etkiler. Özellikle; FED, ECB, BOJ ve BOE gibi önemli Merkez Bankalarının aldığı kararlar piyasaları domine ederek piyasalar üzerinde çok etkili olur. Bu noktada son sözü söyleyen kişi olarak başkanın kim olduğu önemli bir rol oynar. İktisadi görüşü, sıkı ve gevşek para politikaları hakkındaki düşünceleri ile enflasyon ve işsizlik konusundaki görüşleri çok şey değiştirir. Bu da farklı bir tarz ve yönetim şekli anlamına gelir. Öncelikle son iki ECB Başkanının tutumlarını inceleyelim ve iki farklı MB Başkanının kararlarının piyasayı nasıl etkilediğini görelim. Daha sonra da Bernanke ve Yellen’ın neler yaptıklarının ve ilerde neler yapacaklarının üzerinde duralım.
Mario Draghi’den önceki başkan Jean Claude Trichet yaptığı basın toplantısında enflasyonun yüksek olmasının özellikle Almanya için sorun teşkil edebileceğini söylemişti. Yunanistan, Portekiz ve İrlanda gibi borç sorunu olan ülkeler için faiz artırımı iyi değildi ve sıcak bakmıyorlardı. Kendi iç borçlarını çevirmek için tahvil ihracı yapan bu ülkeler için ECB’nin de faiz artırımına gitmesi demek maliyetlerin artması anlamına geliyordu. İrlanda başkanı o dönemde bir konuşmasında; “ECB, Almanya ve Fransa gibi büyük ülkelerin mi yoksa Avrupa Birliğine üye olan tüm ülkelerin mi bankası onu gösterecek” demişti. O dönemin ECB Başkanı Trichet faiz oranını %1’den önce %1,25’e daha sonra da %1,50’ye kadar yükselterek bu soruya cevabını vermiş oldu. Sonuçta Trichet’nin ne tarafta olduğu da anlaşılmış oldu. Daha sonraki dönemde ECB’nin başına Fransız Trichet yerine İtalyan bir başkan olan Draghi geldi ve iki kere 25 baz puanlık faiz indirimine giderek Trichet’nin yaptıklarını geri aldı. Şu anda da negatif faizlerden bahsediliyor. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi iktisadi görüş değişikliği önce Merkez Bankası kararlarını daha sonra da buna bağlı olarak piyasayı etkiliyor.
Ben Bernanke, ABD’li ekonomist ve mevcut FED başkanı ilk olarak göreve 1 Ocak 2006’da George W. Bush tarafından getirildi. FED Başkanlığının ilk aylarında medya ile bir takım sorunlar yaşadı. Kendinden önceki başkan Alan Greenspan’den daha şeffaf olunması ve kesin kararlar alınması gerektiğini savundu. Bernanke, 2008 krizinden sonra faiz oranlarını düşürerek paraya ulaşımın maliyetini düşük seviyelere indirdi ve daha sonra da bilindiği gibi genişletici para politikasını devreye soktu. Bununla beraber enflasyonu arttırıp işsizliği azaltarak ekonomiyi canlandırmayı hedefledi. En basitinden mevcut rezervlerini kullanarak ve para basarak piyasaya para sürdü. Görev süresi 2009’da dolmasına karşın ABD Başkanı Barack Obama tarafından 2008 krizinde attığı doğru adımlardan dolayı görev süresi uzatıldı. 2014 yılının 31 Ocak’ında Bernanke yerini şimdinin FED Başkan Yardımcısı olan Janet Yellen’a bırakacak.
İlk kadın FED Başkanı olacak olan Janet Yellen, akademik hayatında daha çok işsizlik ve istihdam piyasası üzerine yoğunlaştı. Amerika’nın şu anki en büyük sorunu olan işsizlik de bu noktada Yellen’ın uzmanlık alanına giriyor. FED hayatına 1994 yılında yönetim kurulunda başladı. FED’in 12 adet Merkez Bankası’ndan San Francisco’nun başkanlığını üstlendi. 10 yıldır FED’de farklı görevler üstlenen Yellen, 2008 krizinde de görev aldı. 4 Ekim 2010 günü FED Başkan Yardımcısı olarak atandı. Obama’nın adayı Yellen; kurumu, işleyişini ve şu ana kadar atmış olduğu adımları iyi tanıyan bir ekonomist. Parasal genişleme politikalarının uzmanlarından. Yüksek işsizlik ve düşük enflasyon mücadelesi noktasında genişlemeci para politikasının rolünün büyük olduğunu savunuyor.
Yellen’ın 14 Kasım’da yaptığı konuşma iktisadi görüşü ve gelecekte uygulayacağı politikalar noktasında çok önemli. Düzelmenin kırılgan olduğu bu noktada FED’in desteğinin çekilmemesinin önemli olduğunu söyleyen Yellen, kısa vadeli faiz oranlarının sıfıra yaklaştığı göz önüne alındığında para politikası araçlarının sınırlı kaldığını da ekliyor. Bir diğer değindiği nokta ise varlık balonları. Varlık balonlarının ekonomiyi tehdit etmesi için bir sebep görmeyen Yellen, hisse fiyatlarının bu kadar sert yükselişleri sırasında fiyat/kazanç rasyosuna dikkat çekiyor. Bu noktada ise hisselerde balon oluşacak bir durum olmadığını söylüyor. Böyle bir durumda ise ilk olarak düzenleyici politikalarla bunların önüne geçilmesi gerektiğini savunan Yellen, faiz oranlarını yükseltmenin son çare olacağına vurgu yapıyor. Para politikasını, kongrenin önüne koyduğu amaçları gerçekleştirmek için kullanacağının üzerinde duruyor ve para politikasının varlık-fiyat aykırılıklarını çözmek için bir araç olduğunu reddetmeyeceğini ancak amacın işsizlik ve fiyat istikrarı hedefine ulaşmak olduğunu söylüyor.
İstihdam ve işsizlik üzerine bir çok araştırma yapmış olan Yellen bu görev için ve şu anda ABD’nin de içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında biçilmiş kaftan gibi duruyor. Yellen, kırılgan bir düzelmeden bahsederken işsizliğe de atıfta bulunuyor. Kendisi de Bernanke’nin zamanında koymuş olduğu %6,5 daha sonra da %6,3’e revize edilen işsizlik hedefini görmek isteyecektir ve “tapering” kararlarını ona göre verecektir. Yeni yılla beraber Yellen döneminde alınacak kararların az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler için pozitif yönlü olması tüm ekonomistlerin ortak temennisi.